Ülkemizde geçimini toprakla yapan çitçilerin durumları her geçen gün zorlaşmaktadır. Ekonomik gidiş hat imdat sinyalleri vermektedir. Çiftçilerinde yaşam mücadelesi dar boğazdan dar boğazlara girmektedir. Durumlar hiçte iç açıcı değildir. Yaşam bir yandan devam ederken çiftçilerin kendilerince yapmış oldukları alt yapıları da birer birer yok olmaktadır.
Emperyalistlerin ülkemizdeki tarım alanlarına karışmaları ve pota koymaları! “Şu mahsulü bu kadar ekeceksin! Şu şöyle olacak” ve benzeri talimatları adı altında emirleriyle, tarımda gelinen aşama ise tam anlamıyla bir fiyaskodur.
Devletin uzun vadede yapmış olduğu tarım politikasının olmadığını görmekteyiz. Bizler neyi görmekteyiz! Emperyalizmin ellerinden birisinin tarım alanlarımızda gezindiğini görmekteyiz.
Çarpık kentleşme ve yapılanmada tarım alanlarımız birden beton yığınlarına dönüşü vermektedir. Bu işte rantçıların avantasının olduğunu görmekteyiz. Ülkemizde tarım alanlarının en elverişli yerleri yaprak dökümü gibi birer birer tekelci sermaye tarafından katledilmektedir.
Geçimini tarımla sağlayan çiftçilerimiz kendilerince bir çıkış yolu aramaktadır. Kesişen yollarda kapitalizmin egemen gücü karşılarına çıkmaktadır. Bir boğa yılanı gibi tarım alanlarını yutmaktadır.
Tarım alanlarında sancılı günler devam ederken, İzmir’de tam anlamıyla mizahlık bir olay gündeme tepetaklak düştü. Yaşanılan bu olay ülkemizin genelindeki çiftçilerimizin nasıl bir sorunla baş başa olduklarının sadece bir bölümüdür.
İzmir, genel konumuyla tarıma dayalıdır. Sağ olsun, varolsun bizim büyüklerimiz İktidardan iktidara geldiklerinde bizleri düşündükleri bellidir. Çalışmıyorlar dersek onlara büyük haksızlık etmiş oluruz. Gazetedeki haberi aktarmadan önce İzmir’in geçmişine kısa bir yolculuk yapalım;
Ödemiş, Tire, Bayındır, Kiraz, Beydağ, Torbalı, Narlıdere, Balçova, İnciraltı, Buca… Yerleşim birimleri uzadıkça uzuyor. Buraları tarım alanlarımızdı. Burada yetişen mahsul tüccarlar aracılığıyla ülkemizin dört bir yanına giderdi. Çiftçi ürettiği malı ucuza satardı. Tüccar ise avantaya konardı. Olacak bu kadarı çünkü kapitalist sistemde yaşıyoruz.
Zamanla İzmir’deki yerleşim birimleri özellikle tarıma dayalı olan yerler, rantçılar tarafından parsellendi. İnsanlara ev yapmaları için satıldı. Mantar gibi evler toprağın üzerine konu verdi. Yıllar ilerledikçe daha çok tarım alanı rantçıların elleri arasında katledildi. Çiftçi memnundu. Neden mi? Toprakta üretilen mahsul para etmiyordu. Yapılan emeğin karşılığını karşılamıyordu.
Gelinen aşamada tarım alanlarının büyük bir kısmı beton yığını olarak karşımıza çıktı. Bununla birlikte yeşil alan dediğimiz yerlerde katledildi. Birileri bu çarpık gelişmenin adına “modern şehirleşme, uygar kent” demektedir.
Yukarıda saydığım ve sayamadığım yerleşim birimlerinde benim hatırladığım,1969’ larda ve onu takip eden yıllarda Üzüm, Kiraz ve benzeri festivaller olurdu. Benim önerim ise! Bizleri düşünen büyük zatlarımız “beton yığını” festivalleri yapmalarıdır.
İzmir’in birçok yerinde tarım alanı yerle bir edildi. Bu büyük başarıdır. Kapitalist sistem yapar mı yapar.
İzmir’deki tarımda yaşanan mizahlık öyküye bir bakalım; İzmir’in tarımla uğraşan ilçelerinden Ödemiş, Tire, Beydağ ve Kiraz’da elektrik borçlarını ödeyemeyen 8 bin tarımsal sulama abonesi olan çiftçi üretim yapamıyor.
Mizahlık öykümüz kara mizaha dönüşürken; İzmir genelinde sayıları 62 bine ulaşan tarımsal sulama abonelerinin, TEDAŞ’a olan toplam elektrik borcunun 34 milyon olurken, TEDAŞ bu borcun 8milyon kısmı için haciz işlemi başlattı. 7 bin çiftçi ise icralık durumunda kaldı.
Ödemiş borç sırasında birinci sırada yerini alıyor. 30 bin hektar alanda sulu tarım yapılıyor. 50 bin büyükbaş hayvandan 700 ton süt üretiliyor.8 bin 353’ü ruhsatlı, toplam 14 bin sulama kuyusu bulunuyor.
Ödemiş, Türkiye’nin patates üretim merkezlerinden biridir. 68 bin 674 dekar alanda patates üretiliyor. Sulama yeterli yapılmadığı takdirde 2009 yılı için 176bin 800 ton olarak belirlenen patateste ciddi düşüşler yaşanacak.
Tire, Kiraz, Beydağ ilçelerinde durum Ödemiş ilçesinden pek farklı değildir. Dört ilçede 456 abonenin 2002- 2009 arasındaki elektrik borcu 1 milyon 420 bin 778 TL. Olduğu belirtilmektedir. Yüksek elektrik fiyat uygulaması çitçiyi tarım olmak üzere hayvancılıkta da vurmaktadır.
Arıtma tesisi olan birçok köyde muhtarlar fatura kabarmasın diye bu tesisleri çalıştırmıyor. Bu tesisler bir anlamıyla çürümeye terk edilmiş durumda bekletiliyor.
Sistem içinde çarpıklıklar yol alırken tarımımızda bir canlanma beklenemez. Üretenler, emekçiler bu toprakların gerçek sahibi olmadığı süre içinde, emperyalizmin ağırlığı olduğu sürece yıllar geçse de çiftçilerimiz balçıklar içinde batıp yok olmaya mahkûm olacaklardır.
Hüseyin Habip Taşkın
2 Temmuz 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder