Mehmet ÖZCAN
İçinden geçtiğimiz süreç; Her şeyin çok hızlı ve hızlı olduğu kadar da karışık bir süreçten geçmekteyiz. Gündemin birisi bitmeden bir diğerine yetişmek gerçek anlamda zorlaştığı bir süreci yaşamaktayız.
Gündemi; Küresel kapitalizm ve tekelci burjuvazi belirlemekte dünya ise, bu gündeme yetişmeye ve ayak uydurmaya çalışmaktadır.
Dünya Küresel kapitalizmin krizi ve bunalımını yaşarken; Kapitalsit sistemi kurtarmak amacıyla geçici çözümler üretilsede kapitalizmin bu bunalımdan kurtulması mümkün değil. Ancak geçici çözüm bulsalarda bu bunalımdan çıkmanın zor olduğunu ve kapitalist sistemin iflas ettiğini dönem dönem burjuva ekonomi uzmanları söylemektedir.
Tabii yerine yeni toplumu kuracak toplumsal bileşimleride hazır değil. Eskiyen çürüyen toplumun yerine henüz yeni toplumun güçleri bir toplumsal devrim yapmaya ve kapitalist siteme alternatif olacak sosyalist toplumun nüvelerini oluşturan fenomenlerde hazır değil. Ismarlama devrim olmaycağına göre; sosyalist toplumun fenomenlerini bir araya getirecek komünist devrimcilerin önderlik misyonlerini yerine getirmekte yatmaktadır.
Küresel kapitalizm öyle bir zor dönem çırpınışına girdi ki, sisteme endeksli tüm imkanları kullanarak kriz ve bunalımı aşmaya çalışmaktadır. Bundan önce ki, yazımda da belirtiğim gibi, kapitalizm! 1929 bunalımında çareyi savaşta bulmuş ikinci paylaşım savaşıyla yeni sömürgeler ve bağımlı ülkeler yaratarak kurtulmuştu. Bu paylaşım savaşında milyonlarca insan hayatını kayb ederek kapitalizmi kurtarmak amacıyla yem olarak kullanılmıştı.
Bugün için yeni bir paylaşım savaşına fetihe kalkmanın koşulları geçmiş dönemde ve süreçte olduğu gibi olgun değildir. Belirttiğim gibi, dünyanın bir çok yerinde yeterince lokal ve bölge savaşları var ve sürmektedir. Küresel kapitalizm yeni bir paylaşım savaşı göze alamaz ve geçmişte bulduğu desteği bulamayacak ve bu böylesi bir savaşın başlaması küresel kapitalizmin sonu ve intiharıdır. Çünkü;dünyada 1 Milyarın üstünde insanın açlık içinde yaşarkende, Milyarlarca insanda yoksulluk içinde yaşamaktadır. Artık insanlığın kaybedeceği hiç bir şey yoktur ve olmamalıdır. Çünkü böyle eşitsiz paylaşımın olduğu bir dünya istememektedirler.
Bugün dünyanın süper gücü olan ABD emperyalizmi, yeni seçimden çıkarak dünyada BUSH yönetimi ile kayıp ettiği prestijini yeni Başkanı Barak Obama ile kazanmaya çalışmaktadır. Tabii bu hiç bir zaman şu anlama gelmemelidir. ABD politikasının değişeğini çıkarılmamalıdır. Devlet her yerde devlettir ve aynıdır! Hiç bir hükümet değişiminde burjuva devlet biçimi ve yönetimi değişmez ancak uygulamaları değişir buda hiç bir zaman devlet politikasının değiştiği anlamı çıkarılmamalıdır.
Bugün sürece ve gündeme İran seçimleri vurmuş oldu! Her ne kadar da Küresel kapitalizm ve ABD veya AB emperyalist ülkeleri burda ki, çatışmaları körüklese gündeme çalışsada eğer bir devrim olacaksa! Bana tekrar 1979 devrimini çağrıştarmasın! ve tekrar bir emperyalist ve kapitalist sistem devrime önderlik edecekse emekçi sınıflar ve toplumsal bir devrime sosyalistlerin komünistlerin önderliğinde olmayacaksa İran emekçi sınıflar kendi iktidarlarına önderlik edemeyecekse varsın olduğu gibi kalsın.
Kapitalist emperyalist sistemin biri diğerine tercih edilmemelidir. Eğer tercih şekli olursa! 1979’da Faşist İran Şahına karşı Molla devrimi iyi demek günahları arındırmamış olduğu kadar Humeyni ile aynı cephede yer alan devrimci, demokratlar İran Molla rejimi devrimi tarafında idam edildiği unutulmamalıdır.... Bugün İran Molla rejimi günde vinçlerde onlarca insan idam oluyorsa insanlar özgür değil köle ise, iyi düşünmek zorundalar kapitalist diktatörlüğün biri diğerine tercih edilmemeli son tahlilde bujuva yönetimin en özgür olanı dahi emekçi sınıfların üzerinde baskı ve tahakküm aracı olarak, diktatörlük olduğu unutulmamalıdır.
Felsefede, hiçbir şey, kesin, mutlak Diyalektik ve kesin değildir. Diyalektik felsefe, herşeydeki ve herşeyin içindeki geçici niteliği açıklar. Eski yeniyi yeni de eskiyi içinde barındırır. Eskiden kopan her yeni, içinde eskiyi değişik biçimlerde muhafaza eder, eskide yeni içinde kendini yeniden üretebilmenin koşullarına sahiptir.
Türk ve Kürd devrimci hareketlerinin geleneğinin, bugüne bıraktığı köklü olumsuzluklardan her alanda bir kopuşma gereken vurguyu yapmıştır. Özellikle Marksist terminolojik düzlem temel alınarak epistimik bir kopuşun, felsefi ve teorik eksenlerde kendini pratik-politik olarak yeniden üretmesi, önümüzdeki süreçlere devrimci- komünist tarzda müdahale anlamında hayati bir önem taşımaktadır.
Özellikle bu gün dünyada reel sosyalizmin tedavülden kalkmasıyla birlikte, sosyalizmin dünya ölçeğinde prestij kaybına uğraması, beraberinde dünya sosyalistlerin ve Türk-Kürd sosyalistlerin önüne, asal olarak sosyalizmin meşruiyeti, toplumsal ruhta tekrar üretebilmesi problematiğini koymuştur.
Bugün her dönemde olduğu gibi Türk militer devleti Kürd sorunuyla adeta oynamakta bazen iyi söylemler arkasından Kürd ulusal hareketini yok saymak! Şovence tavırlar alarak ve Kürd yasal ve demokratik alanı yok ederek.
DTP üzerinde terör estirerek ve oprerasyon yaparak yüzlerce DTP yönetimini gözaltına alarak işkence yapılması Kürd halkına ve gelişen sürece gözdağı vererek DTP’yi yasa dışı mücadeleye itmeye çalışmaktadır. Kürd sorunu görülüyor ki; yine Türk militer devletinin vereceği bir şey olmadığı gibi, katacağı bir katkıda yoktur. Bu militer devlete fazla güvenmek uzlaşmanın sonunu getirmektedir.
Bu problematiğin devrimci tarzda çözümü bugün bir tıkanmayı yaşayan, siyasal, ideolojik ve örgütsel süreçlerin önünün açılmasına bağlıdır.
Devrimci rotayı, Marksimin kutup yıldızına bakarak çizebilmek, alğı, sezgi ve dönüştürücülüğü, bu doğrultuda yeniden geliştirmekte yatmaktadır. Çünkü; “Maksizm bizi sınıflar ilişkisinin ve tarihin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya zorunlu kılar. Biz komünistler, bu kurala, bilimsel temellere dayanan bir siyaset bakımından mutlaka zorunlu olan bu kurala her zaman sadık kalmak zorundayız. Marks ve Engels her zaman, ezbere ögrenilen ve yinelenen tarihi sürecin her evresinin somut, ekonomik ve siyasal niteliğiyle zorunlu olarak değişen genel hedeflerini kalıplaştıran formüller le haklı olarak alay etmiş, bizim ögretimiz bir doğma değildir, ama bir eylem kılavuzudur demişlerdir.” (Lenin Nisan Tezleri)
Türk militer terör devleti, sosyalistlere ve Kürd sosyalist hareketlerine karşı ikili tavır izliyor. Taktiğin birinci yönü, devrimcilerin büyük, geniş kesimlerini demokratik reforumlarla evcilleştirmek, devrimciliğinden uzaklaştırmak, kendi denetimindeki bir legalite içinde zararsız bir meşru’luk alanına mahkum ederek teslim almaya çalışmaktır.
İkinci yön, devrimci olmakta ayak direyenleri şiddetle cezalandırmak devrimcilikle teröristli’ği özdeşleştirmek ve bu yöntemle devrimcileri tecrit, emekçi sınıf ve halk yığınlarını da terörize etmektir. Türkiye sosyalist hareketi ise, tarihinin en büyük ataletini ve bölünmüşlüğünü yaşarken.
Bugün Türkiye somutunda ve Kürdler somutunda esas dekor böyle oluşuyor. Bu somuta yaklaşımda savaşım biçimleri sorunun incelenmesinde her Marksist istemleri nelerdir? Neler olmalıdır? Lenin’den aktaralım.
“ilk önce, Marksizm, öteki tüm ilkel sosyalizm biçimlerinden tek bir özel savaş biçimine bağlı kalmamakla ayrılır. En değişik savaşım biçimlerini kabul eder ve onları uydurmaz , ama devrimci sınıfların, hareketin gelişimi içinde kendisini gösteren savaşım biçimlerini yanlızca genelleştirir, örgütler ve bunlara bilinçli bir ifade verir.”(Lenin, Marks-Engels-Marksizm)
Devrimci özne nesnesini bulduğu ve eylemli bilinci kütleye sızdırabildiği ölçüde, kütleye birlikte değişime ve her duruma uyabilme esnekliğini gösterebilmek zorundadır. Her yeni koşulda o koşula uygun taktikler bulmak yükümlülüğünü üzerinde taşır. Ancak değişen her koşula izdüşen bir politikerlik artık o durumda kendini gereksiz yük ve ona ayakbağı olur. O zaman; “ Bu formül artık eskidi, hayat onu formüller ülkesinden gerçek ülkesine götürdü, ona kan ve can verdi, onu somutlaştırdı ve sonuçta değişikliğe uğrattı.”(Lenin Nisan tezleri) tesbiti yapmak gerekir. Politikanın esnekliği ve estetiği tam da bu durumlarda gereklidir.
“Bütün soyut formüllere ve bütün doktirinci reçetelere kesinkes düşman olan Marksizm, hareket geliştikçe, savunma ve saldırının yeni ve daha değişik yöntemlerinin sürekli bir biçimde doğmasını sağlayan ilerleme içindeki kitle savaşımına karşı dikkatli bir tutum takınılmasını gerektirir.”(Lenin, Marx, Engels, Marksizm)
Eğer, devrimci politikacı, öncü ve kadro olma iddiası ve istemi varsa, nesnellikle öznelliğin kesiştiği açıyı, en dar yerinden yakalamak ve açının genişlemesi için sürekli müdahalede bulunmak gerekir. Müdahalenin devrimci tarzda sürekli kılınamadığı her ortamda, eğilimlerin salt kendi gerçekliklerini, istemlerini, politik-ideolojik tutumlarını nesnelikten yalıtılmış bir biçimde rasyonalize etmeleri gündeme gelir ki bu da beraberinde, eğilimlerin kendi dar çeperlerinde kaygısı, dolaysıyla marjinalitenin ve buna bağlı olarak yer yer ve içten içten Agorofobi sendurmun gelişmesine ve yerleşmesine hizmet eder.
Türkiye devrimcilerinin, tarihleri bu ve buna benzer örneklerle doludur. Özellikle bugün bu coğrafyada çıplak gözle görülebilen ve bütün göstergeleriyle pre-marksist dönemin özelliklerini sergiliyen yapıların, somut durumlarıyla, tıkanan süreçlerin önünü açabilmesi mümkün değildir. Bu olumsuzlukların aşılması bir tek gerekli ve yeterli koşulda yatıyor.
Tarihler ve devrimler tarihinde. “ Genel olarak tarih, özel olarak da devrimler tarihi, en ileri sınıflarının en bilinçli öncülerinin en iyi partilerin düşünebildiklerinden, içeriği bakımından daima daha zengin, daha çeşitli, daha canlı, daha ustacadır ve bu anlaşılır bir şeydir. Çünkü en iyi öncüler bile, onbinlerce insanın bilincini, iradesini, tutkusunu, inaçlarını ifade ederler, oysa büyük kabarma ve bütün insan yeteneklerinin harekete geçtiği anlarda, devrim, sınıf savaşımının en çetinine katılmak üzere bilenmiş onmilyonlarca insanın bilincinin, iradesinin, tutku ve inanların eseridir. Bundan büyük önemli olan iki pratik sonuç çıkar: birincisi, devrimci sınıfın görevini yerine getirebilmesi için ( bazan büyük risklere ve büyük tehlikelere göğüs gererek siyasal iktidarı elde ettikten sonra iktidara geçmeden önce tamamlamamış olduğu şeyi tamamlamak üzere) toplumsal eyleminin istisnasız bütün biçimlerine ve bütün yönlerine sahip çıkmasını bilmelidir. İkincisi ; devrimci sınıfın gerektirdiğinde, bir biçim yerine bir başkasını hemen koymaya hazır olmasıdır.” (Lenin, Sol Komünizm Çocukluk Hastalığı)
Süreçlere yaklaşım ve biçimleri üzerine Marksist açıdan teori-pratik, ideoloji-poltika, öncü sınıf, poltika-iktidar ve toplumsal gibi kavramlar, birbirleriyle ve içinden çıktıkları sınıf savaşımlarıyla, diyalektik ve tarihsel materyalist bir ilişkilendirmeye tabi tutularak ele alınmalıdırlar. Sürece böyle bakılarak devrimci ve komünist hareket şabloncu ekletik, fraksiyoncu yaklaşımlara son vererek kendi içinde Marksist temelde hareket ederek bir arada birleşmenin yollarını bulmadan başka çareleri yoktur. Sanırım sürece en iyi cevap sosyalistlerin birliği, tavrı olcaktır. Bu tavır ayrıca kürd halkına da fayda sağlayacaktır....
2 Temmuz 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder