Mehmet Kanbur ve arkadaşlarının idamından yürek burkan ayrıntılar
Zeynep Kanbur, 29 Ocak 1983’te İzmit Kapalıcezaevi’nde idam edilen eşi Mehmet Kanbur’un ölümden 10 dakika önce kendisine yazdığı mektubu Devrimci 78’liler Federasyonu’nun çabalarıyla yıllar sonra da olsa Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan alabildi.
Bugün Fransa’da yaşayan Zeynep Kanbur eşinin son mektubunu alabilmek için geçen hafta oğlu Murat ile Türkiye’ye geldi. Mektubu alınca ‘eşini ziyarete gitmiş gibi’ olduğunu anlatan Zeynep Kanbur’un sözleri ‘hesabı sorulmamış o günlerden gelen’ her haber gibi içimizi acıttı.
Ancak gazetelerde bu haberin yayımlanmasının hemen ardından TÜSTAV’ın (Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı) işçi ve sol hareket tarihine ilişkin tanıklıkları toplamak için kurduğu ‘e-posta grubu’na bir mesaj geldi. Mesajı gönderen kişi Nevin Aydın. O tarihte 21 yaşında bir genç kız olan Aydın 12 Eylül faşist rejiminin saldırısına uğrayanlardan. Aynı dönemde Gölcük Donanma Komutanlığı ‘Güllübahçe Askeri Tutukevi’nde tutuklu olan Aydın’ın mesajı, Mehmet Kanbur’un ölüme giderken bile ‘çok sık görüşmediği insanlara karşı’ bile ne denli duyarlı olduğunu gösteriyor. İşte Nevin Aydın’ın okuyunca gözlerimizi yaşartan mesajı:
‘Gölcük Donanma Komutanlığı Güllübahçe Askeri Tutukevi’nde TKP (Türkiye Komünist Partisi) davasından yargılanan 33 kadın yoldaşımız vardı. Geriye kalan dört koğuşun birinde yine siyasi tutuklular ve kalan üç koğuşta da değişik davalardan yargılanan erkek siyasi mahkumlar vardı. Cezaevinde aynı maltaya kapıları açılan bir koğuş vardı ki; farklıydı.
Koğuşa ziyarete geldiler
Mehmet Kanbur, Ömer Yazgan, Erdoğan Yazgan, Ramazan Yukarıgöz bu koğuştaki yoldaşlarımızdı. İdam cezalarının onaylanmasını bekliyorlardı. Zaman zaman bu dört arkadaşımızla aynı havalandırma saatinde bahçeye çıkıyor ve voleybol oynuyorduk.
İdam kararı onaylandıktan sonra bir astsubay nezaretinde koğuşları sırayla son bir defa gezmeye geldiler. Bu aradaki sohbette radyomuzun bozuk olduğunu söylemiştik. Onlar da ‘Tamir edebiliriz’ diyerek alıp götürdüler. Bir müddet sondra tamir edip geri gönderdiler. Çok sevinmiştik. Çünkü radyo bizim için çok önemliydi. TKP’nin Sesi’ni dinliyorduk.
29 Ocak sabaha karşı aynı astsubay koğuş kapısını çalarak nöbetçiye, ‘Arkadaşlarınızı savcılığa götürüyoruz’ dedi ve birer, birer maltadan dışarı çıkardılar. Ne olduğunu anlamıştık. Her koğuşun nöbetçileri koğuşları uyandırdı. Bütün cezaevinde, ‘Kahrolsun faşistler, katiller’ sloganları atılıyordu. Hepimiz şoktaydık. Yoldaşlarımız ölüme gidiyordu.
Radyo düğmesini unutmadı
Ertesi gün aynı astsubay perişan şekilde gelerek cebinden bir radyo düğmesi çıkarıp koğuş sorumlusuna verdi. Elleri titriyordu. ‘Mehmet bunu cebinde unutmuş. Size vermemi söyledi’ dedi. Mehmet ölüme giderken bile bizi düşünüyordu.
Sabah görüş günüydü. İdam edildiğinden haberleri yoktu ki aileleri ziyarete gelmişlerdi. Çocukları aldıkları karnelerini babalarına göstereceklerdi. Yoldaşlar, ben daha fazla yazamayacağım. Kusura bakmayın’
Kendisiyle görüştüğümüz Nevin Aydın o günlere ilişkin olayları ‘ üzerinden 26 yıl geçtiği’ için daha ayrıntılı şekilde hatırlayamıyor. Yalnız Mehmet Kanbur ve arkadaşlarının ‘çok sık görüştükleri insanlar’ olmadıklarını belirtmekle birlikte 29 Ocak 1983 sabahında kendilerine verilmek üzere astsubaya teslim edilen ‘radyonun düğmesini’ unutamadığını söylüyor. (Radikal)
28 Temmuz 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder