29 Temmuz 2009 Çarşamba

DEVRİMCİ GENÇLİK OLMAK

Bugün halkın çoğunluğunun gençliğe yönelik bir beklenti içinde olduğunu söylemek gerekli. Siyasal rejim ciddi bir krizde, ancak bunun dışına çıkmak için tüm yollar kapalı gözüküyor. Mevcut siyasal rejim dışında halkın en güvendiği kurum olarak ordu ortaya çıkıyor. Ancak tek başına ordunun halkın beklentilerini yansıtabilmesi mümkün gözükmüyor. Ayrıca halkın kendi bağımsız örgütlerinin olmadığı koşullarda mevcut siyasal mekanizmaya yönelik her müdahale çıkmazları daha da arttırmaktan başka bir şeye yaramıyor.

Gençlik bu yüzden kendini siyasetin zincirlerinden kurtardığı oranda halkın umudu olmaya devam ediyor. Devrimci gençlik hareketinin 50 yıla uzanan tarihi siyasal mekanizmanın halkçı eleştirisinde gençliğin kuvvetli bir unsur olduğunu gösterdi. Bu gerçek belleklerden henüz kazınabilmiş değil ve bu yüzden gençliğin attığı her adım coşkuyla karşılanıyor.

Gençliğin isteği, her şeyden önce bu beklentiye cevap verebilmek. Halkın istediği gençlik olmak. Devrimci gençlik olmak.

Halkın gençlikten beklentileri gençliğin de bugün ne istediğini belirliyor? Sermayenin ve emperyalistlerin çıkarlarından arındırılmış halkçı ve bağımsız bir Türkiye.

Gençliğin ne istemediği de ortada: Bugünkü siyasal yapının, düzenin devamı. Gençlik kesinlikle mevcut parlamenter yapıyla Türkiye'nin güzel bir geleceğe yönelmediğini görüyor. O günlerde halkın Denizleri benimsemesine temel olan "düzen karşıtlığı" bugün de Türk gençliğiyle halkın arasında bağların kurulmasını sağlıyor.

HALK İTTİFAKI VE GENÇLİK

Bugün Türkiye'nin ihtiyacı olan da zaten böyle bağların kurulması. Şimdiki Batıcı ve gerici siyasal rejimin değiştirilmesinin yolu onun karşısında yer alan tüm ulusal kuvvetlerin yeralacağı bir devrimle mümkün.

Siyasal rejimin tamamen dışına sürülmüş emekçi halkın, aydınların, gençliğin ve rejimin her şeyin günah keçisi olarak ilan ettiği ordunun arasında sağlıklı bağların kurulması gerekli.

Bugün mevcut siyasal rejim ve destekçileri tarafından bunların hepsine karşı bir karalama kampanyası yürütülmekte. Emekçiler ve kamusal alan, ekonomik krizin sebebi olarak gösterilmekte ve IMF reçeteleri, Amerika'nın memurlarının yönetimi doğrultusunda tüm fatura emekçi halka çıkarılmaktadır. Siyasette emekçilerin ağırlığını hissettirebilecek her türlü çaba popülizm olarak suçlanmakta, zaten baskılarla iyice güdükleştirilmiş emekçi örgütlenmesi ve mücadelesi yıllardır hedef gösterilmektedir.

Türkiye'nin aydınlarına karşı da özellikle medya tarafından yürütülen bir savaş açılmıştır. Ülkenin bağımsızlığını savunmak, AB süreci içerisinde Türkiye'yi bekleyen tehditlerden bahsetmek "Sevr paronayası" yapmakla suçlanmaktadır. Oysa bu şekilde aydınlarımıza saldıranların zaten Sevr gibi bir derdi hiç olmamıştır. Açıkça ülkenin bölünmesinin ve bağımsızlığını ABD ve Avrupa çıkarları doğultusunda terk edilmesinin propagandası yapılmaktadır.

Aydınlar 80'li yılların başından beri özellikle artan baskıların yanısıra ordunun özellikle 28 Şubat süreci ile birlikte gericiliğe ve siyasal partilerin gericilere verdikleri tavizlere karşı durduğu zamandan beri ciddi bir saldırı altındadır. Buna ek olarak ordunun AB süreci içinde çekincelerini ortaya koyması, ekonomik krizde siyasal partileri suçlaması giderek daha fazla saldırıların hedefi olmasına yol açmıştır. Bağımsızlığı savunan aydınlarımıza yönelik saldırıların benzerleri orduya karşı da yöneltilmiştir. Son olarak ordunun 90'lı yılların başından beri, siyasal rejimin ve liberal çevrelerin aksine Irak konusunda toprak bütünlüğünün korunması doğrultusundaki tavrı da, Türkiye'nin toprak bütünlüğü konusunda en ufak bir derdi olmayan siyasal partilerin ve düzen savunucularının tepkisini toplamıştır.

Bu yüzden Batıcı ve gerici rejimin kendisine sorun çıkaracağını düşündüğü tüm kuvvetlere yönelik saldırıları şiddetle artarken kendi mezarını da kazmakta olduğunu söylemek gerek.

Devrimci gençliğe yönelik saldırıların Cumhuriyet'in bağımsız ve devrimci rejimini ayakta tutmaya çalışan böyle bir halk ittifakını ortadan kaldırmak için yapıldığı unutulmamalı.

Gençlik halkın devrimci örgütlenmesinde her zaman önemli görevler üstlenecektir. Gençlik bu örgütlenmenin bir parçası değil en militan örgütleyicisidir.

İdeolojik olarak da gençlik siyasal rejimle her türlü bağları kopararak halkın desteğini kazanma mücadelesinin kararlı savunucusu olacaktır. Gençlik Atatürk'ün, Türkiye'nin bağımsızlığı ve halkın iradesiyle yönetilmesi fikrinden kopmayacaktır.

DEVRİMCİLER ÖLÜR, DEVRİMLER DURMAZ SÜRER

Dev-Genç Marşı'nın iki dizesinde açıklanmıştır durum: "Devrimciler Ölür/Devrimler Durmaz Sürer". Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan devraldıkları bir bayrağı en onurlu biçimde geleceğe devretmek için idam sehpasına yürürlerken bugün Türkiye'de halkın en çok ihtiyacı olan şeyi onlara vermiş oldular.

Devrimci gençler kısa yaşamları içinde Türk halkının zekasını, çalışkanlığını ve ahlakını en yüce bir şekilde kanıtlamış oldular.

Bugün Türk halkı tarihinde görmediği kadar aşağılanmaktadır. Emperyalistlerin saldırganlığı görülmemiş boyutlardadır. Türkiye toprakları da bu saldırganlığın hedefleri arasındadır. Sömürgecilik saldırısı, onlara hizmet eden komprador sistem görülmedik derecede aşağılıktır.

Böyle bir durumda gençlere, devrimci gençlere ihtiyaç vardır. Kimse gençliksiz bir yere kıpırdayamaz. Ülke onlara emanet edilmiştir.

Bu koşullarda Denizlerden farklı düşünmek için neden var mı? Denizlerden farklı yaşamak için neden var mı?

Gençlik devrim istiyor!

Ya istiklal ya ölüm! Tek yol devrim!

Hiç yorum yok: