Onur Cüre |
17 Kasım 1924’de Ankara’da kurulan cumhuriyet döneminin ikinci siyasal partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası siyasal ve ekonomik bakımdan CHP’nin sağında yer alan, temelde liberal bir partiydi. Mecliste toplam 29 milletvekili partiye üye oldu. Ancak parti daha sonra Şeyh Sait ayaklanması ile arasında doğrudan bağ kurulması sonucu kimi parti üyeleri yargılandı ve çeşitli cezalara çarptırıldı. Parti İstiklal Mahkemesinin uyarısıyla hükümet tarafından 3 Haziran 1925 tarihinde kapatıldı. Cumhuriyet tarihinin ikinci partisi olan bu parti kısa sürede Cumhuriyet düşmanlarının odağı haline gelerek Cumhuriyete karşı yapılan isyan ve ayaklanmaları desteklemiştir.
Atatürk’ün bu konu ile ilgili Nutuk’ta yazdıkları ise bugün bize ders niteliğindedir. Atatürk konu ile ilgili Nutuk’ta şöyle demektedir.
“Bilindiği gibi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası diye bir parti kurdular. Bu partinin gizli ellerce çizilen programını da ortaya attılar.
‘Cumhuriyet’ sözcüğünü söylemekten bile çekinenlerin; cumhuriyeti doğduğu günü boğmak isteyenlerin, kurdukları partiye ‘Cumhuriyet’ ve hem de Terakkiperver Cumhuriyet/İlerici Cumhuriyet adını vermeleri nasıl gerçek ve işten gelen bir tutum sayılabilir.
Rauf Bey ve arkadaşlarının kurdukları parti ‘tutucu’ adı altında ortaya çıkmış olsaydı, belki anlamı olurdu. Oysa, bizden daha çok Cumhuriyetçi ve bizden daha çok ilerici olduklarını öne sürmeye kalkışmaları, besbelli doğru değildi.
‘Parti dini düşüncelere ve inançlara saygılıdır’ ilkesini bayrak olarak eline alan kişilerden, iyi yüreklilik beklenebilir mi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri, bilgisiz ve bağnazları, boş inançlara saplananları aldatarak özel çıkarlar sağlamaya kalkışmış olanların taşıdıkları bayrak değil miydi? Türk ulusu, yüzyıllardan beri, sonsuz yıkımlara, içinden çıkabilmek için büyük özveriler gerektiren pis bataklıklara, hep bu bayrak gösterilerek süreklenmemiş miydi?
Cumhuriyetçi ve ilerici olduklarını sandırmak isteyenlerin; yine bu bayrakla ortaya atılmaları, dini bağnazlığı taşkınlığa vardırarak ulusu, cumhuriyete, ilerlemeye ve yenileşmeye karşı kışkırtmak değil miydi? Yeni parti, dini düşünce ve inançlara saygı örtüsü altında; ‘Biz halifeliğin yeniden kurulmasını isteriz. Biz, yeni yasalar istemeyiz, bizce eski yasalar (Mecelle) yeterlidir. Medreseler, tekkeler, bilgisiz softalar, şeyhler, müritler, biz sizi koruyacağız, bizimle birlikte olunuz. Çünkü Mustafa Kemal’in partisi halifeliği kaldırdı. Müslümanlığı yaralıyor. Sizi gavur yapacak, size şapka giydirecektir!’ diye bağırmıyor muydu? Yeni partinin kullandığı kural, bu gerici çığlıklarla dolu değildir denilebilir mi?
Baylar, olgular ve olaylar da gösterip kanıtladı ki, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası programı en hain kafaların ürünüdür. Bu parti, ülkede cana kıyıcıların, gericilerin sığındığı, umut dayanağı oldu, dış düşmanların, yeni Türk Devleti’ni, yeni Türk Cumhuriyeti’ni yok etmeye yönelik tasarılarının kolaylıkla uygulanmasına yardımcı olmaya çalıştı…”
Atatürk’ün bu konuda söyledikleri hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar açık ve nettir. Cumhuriyete karşı girişilen böyle bir siyasal oluşum daha 7. ayını bile dolduramadan kapatılarak Türk devriminin gericiliğe ve bölücülüğe geçit vermeyeceğini göstermiştir.
Peki bugün cumhuriyetin tehlikeye girmesinin sebebi nedir? 38’den bu güne Türkiye nasıl bu noktaya sürüklenmiştir? Burada Türkiye’nin bu noktaya gelmesine sağ siyaset sebep oldu diyebiliriz. Evet bu doğrudur. Türkiye’yi yıllarca sağ siyaset yönettiğine göre bu noktaya gelmemizin sebebi de bu sağcı politikalardır. Peki kendine solcu diyen, Atatürkçü olduğunu söyleyen partiler, onlar bu süreçte neler yaptılar? Hangi kararları aldılar? Hangi politikaları izlediler? Asıl can alıcı soru işte budur. Atatürkçü olduğunu söyleyen Atatürk’ün izinden gittiğini söyleyen bu partilerin yıllarca izlediği politika neydi? Uzlaşmacı mı oldular yoksa devrimci mi? Soru bu kadar basit. Kararlı birer cumhuriyet, Atatürk savunuculuğu mu yaptınız, yoksa idare-i maslahatçılık mı?
“Gericiliği nerede görsem tepelerim” mi dediniz, ya da toplumumuzda gericilerde vardır, bu da bizim kültürümüzdür, çarşaf da, türban da bizim milli giysilerimizdir, her türlü düşünceye saygımız vardır, bu demokrasinin gereğidir mi dediniz? Etnik ve dini siyasete karşı hiç mi kırmızı çizgileriniz olmadı? Madem çok solcuydunuz, madem çok Atatürkçüydünüz bu ırkçı ve şeriatçı siyasete nasıl alet oldunuz, nasıl sessiz kaldınız?
Atatürk,“parti dini düşüncelere ve inançlara saygılıdır” sözünü nasıl ilericilik değil tutuculuk olarak eleştiriyorsa çarşafı milli giysi ilan edenlerin de ancak ilerici değil tutucu bir parti olduğunun ispatından başka bir şey değildir. Böyle bir tabansızlığın ve ilkesizliğin Türkiye’yi sürükleyeceği yer ise sadece Türk olmanın ve Atatürkçü olmanın suç olduğu bir Türkiye’den başka bir şey olmayacaktır.
3 Mart 1925’te kabul edilen Takrir-i Sükun Kanunu irticaya ve isyana karşı devletin kararlılığını göstermektedir. 3 Haziran 1925’te de parti kapatılarak üyeleri yargılanır. Bu savaştan yeni çıkan ve yeni kurulan bir cumhuriyetin, yeni insan modelini yaratmaya başladığı ilk yıllarının, gerici ve bölücü isyanların yaşandığı, dış tehditlerin devam ettiği bir zamanda Türk devriminin kararlılığını göstermektedir.
Ümmi toplumdan milli topluma geçişin bu ilk yıllarında toplum tarafından benimsenen ve desteklenen bu politika daha o yıllarda gerici isyanların önünü kesmiştir.
Ancak bugün geldiğimiz nokta ise tam tersidir. Bugün PKK bile meclise girmiş, ulusal bütünlüğü tehdit etmektedir. AKP’nin 7 yılda başardığı en büyük şeyse budur. Milli olan ne varsa bu iktidar döneminde tasfiye edilmiştir. O yüzden Türk olmak Atatürkçü olmak suç unsuru sayılmaktadır. Kürt devletini kurabilmek için bütün topluma Ergenekon tertibi ile korku salınmaktadır. Tabi tertip bununla da sınırlı değildir. Çünkü aynı zamanda bir Kürt sorunu tanınmış, Ermeni meselesi uluslar arası arenada tartışmaya açılmıştır. Tüm bu tertibin ise hedefi ve amacı bellidir. Hedefte Türk milleti vardır. Amaç ise bu milleti yargılatmaktır. Yaşadığımız süreç de bunu doğrulamaktadır. Tüm bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından dillendirilmektedir.
Son Abant Platformu’nda da gördük. Fethullahçıların ve PKK’lıların düzenlediği toplantıya Cumhurbaşkanı Gül’den de destek vardı. Zaten alt yapısını da Başbakan 7 yıllık döneminde başarıyla tamamlamıştı.
Bu durumda hepimiz birer Atatürk tavrı alarak şunu demeliyiz: Baylar olgular ve olaylar gösterdi ki, AKP en hain kafaların ürünüdür. Bu parti, ülkede cana kıyıcıların, gericilerin sığındığı, umut dayanağı oldu, dış düşmanların, Türk Devletini, Türk Cumhuriyetini yok etmeye yönelik tasarılarının kolaylıkla uygulanmasına yardımcı olmaya çalıştı.
TürkSolu Gazetesinden alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder