Teslim TÖRE KESK Başkanı Sami Evren, 12-06-2009 tarihinde Cenevre Halk Evinin düzenlediği seminere konuşmacı olarak katıldı. Aynı seminere konuşmacı olarak ben de katıldım. Sami ile 6-7 yıldır ilk kez karşılaştık. Görüşlerimiz birbirine çok yakındı. Onun için ben de Saminin çizmiş olduğu çerçeve içerisinde bazı konuları takviye ederek konuşmamı sürdürdüm. O nedenle de bu yazıda Sami Evrenin konuşmasını, özüne uygun bir şekilde özetlemeye çalışacağım.
Sami Evren, konuşmasına kapitalizmin analizini yaparak başladı. Kapitalizmin yaşamakta olduğu krizin geçici bir kriz olmadığını, yapısal bir nitelik taşıdığını o nedenle, kapitalizmin liberal kolunu daha şimdiden felç ettiğini belirtti. Krizin geçmişte olduğu gibi, çöküş, yükseliş, düzelme gibi klasik evreleri yaşayarak atlatılamayacağını; krizden çıkması halinde bile asla eski liberal kapitalizm olarak kalamayacağını; en azından devlet desteğiyle, tüketicinin alım gücünü artırıp, bozulmuş olan arz talep dengesine bir suni yama yapıp, sosyal devlet görünümü vererek, bir süre daha idare etmeye çalışacağını öne sürdü. Ayrıca, ABDnin tepesine tünemiş olduğu tek kutuplu dünya konjonktürünün artık iflas ettiğine, Obamanın Başkan seçilmesi ile tek kutululuğun ABD tarafından da terk edildiğine vurgu yaptı. ABD ne bir imparator oldu ne de bazılarının olduğunu iddia etiği gibi imparatorluğunu devam ettirebildi. Buna rağmen, kapitalizmin küresel imparatorluğu egemenliğini sürdürüyor. Bu tarihsel gelişmeler sonucu, emperyalizminin bölgede güçlü bir devlete gereksinim duyduğunu, bu işi ise T.C. Devletine verdiğini söyledi. Bu yeni görevini ifa edebilmek için de kendi sorunlarını çözmesi gerektiğini dayattı. Bundan doğru, Obama reçeteyi getirip Türkiye yöneticilerinin önüne koydu, onlarda bu reçeteyi Türkiye ye uyarlamaya çalışıyorlar dedi. Global Kapitalizmin, küresel boyutta zorunlu bir iç başkalaşım yaşadığını, Türkiye de ise sistemin ikiye yarıldığını yarılmanın bir ucunda, dini motifli gerici güçlerin, diğer tarafında ise,sağ ve sol milliyetçilerin başka bir anlatımla, şoven ve sosyal şovenlerin yer aldığı bir yarılma yaşanıyor. Sol adına yola çıkanların bir kısmı, Global kapitalizmin, ulus devleti daha fazla egemenlik altına alması sonucu, utangaç bir şekilde de olsa ulusal devleti desteklerken, Ergenekona taraf çıkarken, diğer bir kısmı da Türkiyeyi kısmen de olsa demokratikleştirecek gerekçesiyle AKP ve AB yi destekledi. Sol ve sosyalistlerin bir kısmı; Ergenekona da, AKP ve AB ye de karşı çıkarak, Kürt ve Alevi hareketi ile birlikte ortak bir mücadele sürecini örme politikası izledi. Sol bu temelde yeni bir bölünme daha yaşadı ve yaşıyor dedi. Bu bağlamda, emekten yana siyaset dibe vurmuştur tespitinde bulundu. Mücadele sürecinde devrimci ve sosyalistler etkin değil dedi. Sol arenada En etkin hareket Kürt hareketidir vurgusunu yaptı. Bu zeminler de solun yaşamış olduğu ayrışma sürecinin iyi değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Latin Amerika ülkelerinde oluşan birliklere işaret ederek, her ayrışmanın bir bölünme olmayacağını, bazı ayrışmaların, yeni birliklerin oluşmasına güçlü zeminler yaratacağını vurguladı. Önemli olanın ayrışma değil. Önemli olan, ben sınıf zeminli politika yapıyorum diye böbürlenmeden, ülkenin bütün sorunlarına sahiplenmek, sorumluluk taşımak, söz konusu sorunlarla uğraşan her ferdi ve örgütü önemsemek ve yükü birlikte omuzlamayı kabul etmektir. Tartışma ortamında, birinci, ikinci bunalım dönemlerinde çıkan paylaşım savaşlarına rağmen bu gün ona benzer şeylerin olmaması konuları da gündeme geldi. Kapitalizmin geçmişteki bunalım süreçlerinde, devrim ve karşı devrim hareketinin karşılıklı olarak gelişip çatıştığı, birinci cihan savaşında Ekim devriminin, ikinci cihan savaşında Doğu Avrupanın kapitalizmden koptuğu ama, bu bunalım sürecinde böyle bir şeyin henüz kendini hissettirmediği de söz konusu edildi. Bu gün bir karşı devrim azgınlaşması da, bir devrimci kabarışın yaşanmakta olduğu da görünürde yoktur. Ama global kapitalizm ve global krize karşı, global çaplı bir toplumsal ilerleme, bir toplumsal sıçrama sürecinin de gelişmekte olduğu konusu genel bir kabul gördü. Sami Evren, bütün bu ülkesel ve evrensel boyutlu gelişmelere işaret ederek ortak aklı oluşturmak gerektiğini vurgulayarak söze devam etti. Ortak aklın oluşturulması doğal olarak da, ortak mücadele, ortak örgüt, ortak vatanın oluşturulmasını da kapsayacaktı. Ortak akıl, ortak örgüt, ortak mücadele oluşturmadan, sistem ve iktidar alternatifi sol bir seçenek, hareketi yaratmanın olanaksızlığı ortada. Bu ortaklar manzumesini oluşturmadan da, birilerinin ya sev ya terk et diyemeyeceği ortak bir vatan yaratmakta kolay olmayacaktır. Söz konusu ortaklar sinsilesini oluşturmadan gelecekte üretim araçları mülkiyetinin ortak sahipliğinin oluşturulamayacağının da eklenmesi gerekiyor. Bu ortaklık fenomeninin, Türkiyenin mevcut politik, toplumsal yapısı içinde ancak ve ancak üç dinamizm tarafından oluşturulabileceğine güçlü vurgu yapıldı. Bu dinamiklerdin birisi: emek zeminli sol sosyalist birey, topluluk, örgüt, entelektüel ve kolektif emek sahibi güçler, kadınlar, gençler, küçük işletme sahipleri, emekten yana olan Alevi örgütleri ve Kürt hareketi. Söz konusu dinamikler altmışlı yıllarda TİPin içinde, birlikte, Türkiye solunun oluşumuna katkı yapmışlardı. Bu kadar, farklı ve karmaşa sorunların TİP çatısında çözüm bulması, dolayısıyla da aynı çatı altında çok uzun süre yaşaması olanaksızdı. Altmışlı yıllarda sınıf temelli sosyalist hareket toplumun tüm sorunlarını kucaklayıp çözemedi. O nedenle hem sınıf zemininde hem kimlikler bazında ayrılmalar oldu. Onlarca yıllık süreçte, kimlik temelli hareketler, önlerine koymuş oldukları sorunlarını belli ölçüde netleştirdiler. Ama sol ve sosyalist sol, etkin bir oluşum yaratamadı. Gelinen noktada, Türkiye demokratikleşmeden, hak ve adaletin egemen olduğu bir ülke haline gelmeden bu her üç gücünde kalıcı ve tatmin edici kazanımlar elde edemeyeceklerini güçlü bir şekilde vurguladı. Bu güçlerden her hangi birisinin bu işi tek başına yapamayacağını da görmek istemeyen kadar kör, işitmek istemeyen kadar sağırdan başka herkesin duyup gördüğüne işaret etti. Yapmış olduğu bu somut tespitlerle ortaya koymuş olduğu ortaklar manzumesinin, tarihsel bakımdan kaçınılmaz hale geldiğini, bundan kaçan her sol ve sosyalistin tarih karşısında sorumlu olacağını sol duyusu olan her kese seslendi. Sendikal mücadele içerisinde Kolektif emekle entelektüel emek gücünün şekillendirmiş olduğu Sami Evrenin düşünceleri, tutarlılığı kadar ikna edici bir yeteneğe de sahipti. Kapitalizmin yaşamakta olduğu iç başkalaşımını onun yıkımına uzatacak evrensel boyutlu, güçlü enternasyonal organik bağı olan; Türkiye sisteminin iç yarılmasını sistemi güçten düşürecek, daha demokratik bir ortamın oluşmasına, halkın sistem üzerinde baskı kurmasına olanak sağlayacak bir sol alternatif yaratmanın bütün nesnel zeminlerinin oluşmuş olduğunu anlaşılır bir şekilde ifade etti. Bu evrensel boyutlu nesnel gelişmenin, evrensel boyutlu, enternasyonal organik bağlı bir örgütlenme ve mücadeleyi zorunlu kıldığı da ortak bir vurgu haline geldi. Sami, Türkiyede kendisinin de içinde bulunduğu ÖSH in (Özgürlükçü Sol Hareket) belirtilen bu doğrultuda bir çalışma sürdürdüğünü söyledi. Özgürlükçü Sol bir yaklaşım benimsenip, bütün sorunlar özgürce tartışılmadan, özgürce yapılan tartışmalarla Türkiyenin bütün toplumsal sorunlarına ortaklaşa çözümler üretilmeden, bu temelde bir ortak mücadele ve buna denk bir örgütlenme yaratılmadan oluşmuş olan bu son derece karmaşa sorunların aşılmasının zor olduğu vurgulandı. Evrene: yeni Ergenekon da oluşturuluyor mu diye soruldu. Evren: yaşayarak ta gördüğümüz gibi, Ergenekon bir devlet işi, üstelikte devletin en güçlü organı olan ordunun destek ve korumasıyla oluşturulan bir yapılanma. Ergenekonun silahları, organizatörleri hap ordu malı. Besbelli, ordusuz Ergenekon kurulamaz. AKP ise, henüz ordu üzerinde egemen olması bir yana, ordu ile yürütmüş olduğu iktidar mücadelesini bile kesin olarak kazanabilmiş değil. Sami Evrene :çatı partisini oluşturmak için bir çalışma var ona destek oluyor musunuz? sorusu da soruldu. Çatı partisi anlayışına karşı olmadığını hatta bir toplantısına da katıldığını ama şu durumda karşılığı olan bir girişim olmadığını söyledi. Çünkü çatı partisi, parti yapılanmalarının bir çatısı olma anlamını taşıyor. Halbuki, Türkiye deki mücadelenin önemli bir dinamiği olan Alevi hareketinin bir parti olmadığını, olması da gerekmediğini ve bunun gibi daha bir çok kitlesel gücün ve katılım sağlayacak bireylerin olduğunu ve Çatı Partisinin bütün bunlara yanıt vermekten zorlanacağını ifade etti. Toplumsal ilerleme sürecinde, partilerin öncü, demokratik kitle örgütlerinin ise destek olduğu şeklindeki formülasyon artık gerilerde kaldı. Bu nedenle, Türkiye de sistemle sorunları olan bütün güçlerin ortak bir yapıda birleşebilmesi için, yelpazenin çok geniş tutulması ve sadece siyasi yapılanmaları değil kitle örgütlerinin, henüz siyasi bir organizasyona varamamış olan irili ufaklı yapıları ve tek, tek bireyleri kapsayacak, enternasyonal düzlemde organik bağlar kuran, özgürlükçü sol bir girişimin oluşturulmasına büyük bir gereksinim olduğunu ısrarla belirtti.
Teslim TÖRE
17 Haziran 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder