Ülkemizde sorunlar karmakarışık haliyle katlanarak geleceğimizi etkilemeye devam etmektedir. Geçim derdi bir yandan, işsizlik, yoksulluk, kültürsüzlük, sağlıksızlık, eğitimsizlik ve sayamadığımız diğer önemli konu başlıkları diğer yandan, her yanımızı bir ahtobotun kolları gibi sarmış ve inat edercesine bizleri karanlıklar içinde diri diri gömmeye çalışmaktadır.
Bu bir oyunun parçalarıdır. Parçalar dağıtılmış, fügranlar oyunlarını oynamaktadır. Ülkemizde geri kalmışlık, bıraktırılmışlık, emperyalizme bağımlılık ve yılların birikimi, serseri mayın gibi aramızda ne zaman nasıl davranacağı belli olmayan eylemle karşımıza çıkmaktadır.
İnsanlardan söz ediyorum. Bizim insanlardan farklı düşünen, yorumlayan pratikte ise kendilerini derebeyleri gibi görenlerden bahsediyorum.
Ülkemizde her nedense güneşin doğmasını istemeyenler var. Ellerinden gelen her türlü yoz düşüncelerini pratiğe dökenler var. Sonuç olarak gözyaşı ve kan var. Arada kalan yine insanlar var. Bilinçsizce kukla gibi kullanılanlar var.
Ülkemizin Mardin Mazıdağı’na bağlı Bilge köyünde yapılan katliamın adını Cumhurbaşkanı Abdullah gül ile Başbakan Tayip Erdoğan tarafından “töre cinayeti” olarak açıklandı. Baktığımızda töre değil koruculuk sisteminin vermiş olduğu güç bende mantığıyla devletin kendi silahıyla korucular katliam yaptı. Hem de yakın akrabalar birbirlerinin canına kıydı. Ülkemizin ve dünya ülkelerinin gündemine 6’sı çocuk, 44 kişinin öldürülmesiyle bomba gibi düştü.
Söylenenlere göre iki aile arasında geçmişte yaşanmış olan olaylar zincirinin patlama halkası olarak; kız ve rant meselesi olarak yansıtıldı. Bu kız meselesi denilen olayda bölge farklılığı olsa bile kızların evlenmelerinde ağırlıklı erkeklerin sözü geçmektedir. Ben bu olayın gelişmesini değil koruculuk sistemi “suç örgütünün” hakkında bazı konulara değineceğim!
Geçmiş yıllara baktığımızda PKK ‘nin Kürt yerleşim birimlerinde bir etkinliği görülmekteydi. Devletin uzanamadığı bölgelere ve bu etkinliği kırmak için Turgut Özal iktidarında İçişleri Bakanlığı tarafından Koruculuk sistemi 27 Eylül 1986 yılında resmileşti. Kürt aşiretlerinden bazıları Koruculuk sisteminde yer aldı.
Devletin umut bağladığı Korucular1985 yılında 22 ilde uygulamaya koyuldu. 1993 yılında 13 ilde uygulama başlatılarak toplam sayı 35’ e çıktı.
Umut bağlanan Koruculuk sisteminin baş aktörleri 1985–2009 yılları arasında çarpık olaylarıyla gündemimizde yerini aldı. Bu gündemdeki yaptıkları olaylara başlık altında bir göz atalım; İnsan öldürmeden işkenceye, insanları kaçırmadan gasp’a, silah kaçakçılığından dolandırıcılığa, ırza geçmeden köy yakmaya, köy boşaltmadan uyuşturucu trafiğine ve 2009’un manşetlerinde Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyünde bu köy korucu köyü olarak basında yer aldı ve devletin silahlarıyla akrabalar akrabalara katliam yapması ile koruculuk sisteminin doğru bir uygulama olmadığını hep birlikte görmekteyiz.
İnsanları birbirine kırdırma politikası değil sorunları çözücü politikaları üretmek zorundayız. Bu yaşanılanlar da ülkeyi yönetenlerin dünden bugüne gelen politikacıların bilinçlice yapmış oldukları yanlış kararların uygulamalarının sonuçları ortalığa kara bir leke olarak sıçradığını, yayıldığını görmekteyiz.
İçişleri Bakanlığı’nın “Hizmet Özel” diye hazırladığı raporda, her üç köy korucusundan birinin suç işlediği ortaya çıktığına işaret ediyordu. 1886- 1996 arasında ki 10 yıllık bir süreçte 23 bin 222 geçici köy korucusu görevine işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle son verildi. 1996 yılında Başbakanlık döneminde Necmettin Erbakan Mit raporuna dayanarak şunları söylemişti:”Güneydoğu’da koruculuk sistemi adeta eroin şebekeleri gibi çalışıyor.”
2000 yılında ise devlet, 92 bini bulan korucu sayısını azaltmak için yaşı 45’i aşanları emekli etti.
Köy korucuları bulundukları yerlerde İçişleri Bakanlığı’nın, 2006 yılıyla ilgili hazırlamış olduğu raporda 5000’nin suç işlediğini ortaya koyarken suç dökümü ise şöyledir; “Terör suçlarıyla ilgili 2384, mala karşı işlenen suçlarda 934, şahsa karşı suçlarda 1234, kaçakçılık suçlarında 420dir. 5000 kişi arasında 853 köy korucusu tutuklandı.”
Sorunlar karşısında çözüm üretmeyen iktidar partileri denize düşen yılana sarılır gibi köy korucularından umut bekleyenler onlara sarılmaktadır. 2008 yılında İçişleri Bakanlığı 10bin kişilik bir korucu kadrosu açtı. Tunceli’yi de iller arasına kattı. İçişleri bakanlığı’nın oluru ile 15 Eylül 2008 yılında 758 köy korucusunun alımı ile Hakkari’de bu sayı 6849’a ulaştı. AB verilerine göre Türkiye’de 57 bin korucu var. Diğer kaynakların verilerinde ise 70-85bin arasında olduğunun altı çizilirken korucuların yıllık maliyeti 227 milyon YTL.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ 14 Nisan 2009’da yaptığı basın toplantısında koruculuk sistemini başarılı bulmuştu.
Korucubaşı olan Kamil Atak’ın ismi Cizre’deki kazılarda yeniden gündeme geldi. Adı faili meçhul cinayetlerle anılırken şu anda tutuklu olarak cezaevinde bulunmaktadır.
18 Kasım 2008’de Midyat’ın Derinkaya köyünde Mehmet (9) ve İzzettin Ersoy (13) çocuklar korucular tarafından kaçırıldı ve cesetleri bir kuyuda bulundu.
28 / Kasım / 2008’ de Rahip Daniel Savcı kaçırıldı ve kaçıranların daha sonra korucu olduğu ortaya çıktı.
Köy korucu sistemiyle Kürt sorunu çözülemez. Yıllardır bizi yöneten politikacılarımızın yanlışları üst üste gelerek sorunlar çıkmaz sokaklar gibi tıkandı. Girdaplar içinde bireyler sağa sola çarparken ülkemizin acı tablosunu görmemezlikten, duymamazlıktan gelenler var. Ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda çöküntüler var. AB’nin ve ABD’nin önermeleriyle de Kürt sorunu çözülemez. Sorunu çözecek olanlar bizleriz.
Hüseyin Habip Taşkın
08 / 05 / 2009
10 Mayıs 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder