Amerikan emperyalizmin büyük Orta-doğu ve genişletilmiş Orta-doğu ve Asya projesi politikası iflas etmiş olsada!Bu politikasından hala vaz geçmiş gözükmüyor. Orta-doğu ve Asya'nın savaşlarla altını üstüne geçirmiş olsada ABD emperyalizmi! Bu sevdadan vaz geçmiyor yeni senaryolar ekleyerek yarım kalmış planlarını uygulamak için, İslam açılımına sarılmaya çalışmaktadır.
Çünkü; ABD emperyalizmi Orta-doğuya adım atmak için, birinci paylaşım savaşından sonra can atıyordu. Orta-doğu da kim Kızıl denizin, Süveyş kanalını, Körfezin hakimiyetini elinde bulunduruyorsa Orta-doğu ve Asyanın ve dünyanın lideride o ülke sayılıyordu.
Sovyet sosyalizmi dahi bunun bilincinde olarak MISIR ve diğer Orta-doğu ülkeleri ile ikinci paylaşım savaşı sonrası bu ülkelerle hızla ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirmeye başlamıştı!
Bu amaçla Kızıl denizden geçişleri kontrol etmek ve Süveyş kanalına, körfeze hakim olmak istiyordu. Orta-doğuda ABD emperyalizmi tarafından yapay devlet olarak kurulan İsrail siyonizmin den sonra! Sovyet sosyalizmi de Orta-doğu'yu ve Asya ülkelerini önemsemeye başlamıştı.
Tabikii, Sovyet sosyalizmi! 1917 Ekim sosyalist devriminin amacından teorik ve siyasi olarak uzaklaşması ile beraber! İkinci paylaşım savaşımdan sonra sosyalist politikanın dahada zayıflaması ile beraber her değişen Sovyet sosyalizmin yöneticileri hızla sosyalist politikaların gerisine düşüyordu. Geri bıraktırılmış ülkeler için geliştirdiği tez olan! Kapitalist olmayan yoldan kalkınma tezi ve barışcı yoldan sosyalizme geçiş politikası tezini uygulamak için de Ota-doğu ve Asya ülkelerini kazanmak için denemeler yapmak istiyordu. Oysaki, Marksizmde Kapitalizmi yaşamadan sosyalist topluma geçmesi mümkün değildi... diyalektik ve tarihi materyalizme görede toplumsal gelişimde! Feodalizmden bir üst toplum olan kapitalist toplumu atlamak diye bir kavram yoktu. Öyle olmuş olsaydı. Bugüne kadar tüm toplumsal gelişimler bir üst toplumu atlayarak sınıfsız toplum olan Komünist topluma ulaşmış olurdu.
Orta-doğu ve asya ülkeleri üzerinde bu tezi uygulamak için, diğer yandan da Kapitalist-emperyalist ülkelere karşı Kızıl denizi ve körfezi kontrol altına almak istemesidir. Mısır Arap ülkelerinin tarih de en büyüğü ve en eski tarihsel ülkesidir.
Mısır'ın tarihi milattan önceye dayanır. Musa peygamberin Firavun'a karşı mücadelesinin geçtiği yer olan! Mısır ve Musa'nın Kızıl denizini asası ile ikiye bölmesi ve uydurması Musa peygaberin asası ile vurarak kızıl denizinin ikiye yararak geçme öyküsü ve hürafalar inanışı ile tüm dünya tarihine geçmiştir.
Ayrıca Musa peygamberin Firavuna karşı mücadelesi ve Mısır'da Firavu'nun gücünü ispatlamak içinde en yüksek piramitleri yaptırarak gücünü ispat etmeye çalışması piramitlerin yüksekliği, ihtişamlı duruşu ve tarihi yapısı bu gün dahi en büyük ilgi halinde durmaktadır.
Dünyada ki, insanların ve turistlerin en çok ziyaretine gittiği tarihi yerlerden biri olarak Mısır piramitleri tarih de hala önemli yerini korumaktadır.
Mısır Orta-doğunun ve Arap aleminin en büyük tarihi bir ülkesidir. Nasır'da Mısır'ın bu tarihi özelliklerini bilerek Arap milliyetçiliğinin kendisini lideri olarak ilan ederek! Arap ülkelerini birleştirmek istemiştir. Ama dünyada tek başına milliyetçi anlayışların yeri olmadığı gibi Nasırın böyle bir amaca ulaşması zor oldugundan iflas etmiştir.
Nasır Arap milliyetçiliğini de dünyanın iki kutuplu halinden yararlanarak iki büyük ülkeyle oynamıştır. Sovyet sosyalizmi ve ABD emperyalizmi ile hep flört etmiştir. Hangi taraf daha çok olanaklar para vermeye çalışmışsa o tarafadan gözükmeye çalışmıştır. İki tarafdanda flört ederek oynamıştır.
Sovyet sosyalizmi Mısır'a önemli yatırımlar ve silah yardımı yapmıştır. Ayrıca Irak'a da ekonomik yatırımlar silah yardımı aynı şekilde yardımlar Suriye'ye de yapılmıştır. Hatta Sovyet sosyalizmi yıkılana kadar Orta-doğuda Filistin halkına ve Suriye'ye her türlü yardım da bulunmuş ve İsrail siyonizmine ve ABD emperyalizmine karşı savunmuş ve korumaya çalışmıştır.
Arap milliyetçiliğine sadece Nasır değil. Irak da Saddam da aynı politikaya oynamış, Suriye de aynı politikayı savunmak için mücadele etmiştir. BAAS partilerini de sözde kapitalist olmayan yoldan sosyalizme geçiş için kurduklarını söylemişlerdir. Ama BAAS partilerinin sosyalizmle ve komünistlikle en ufak bağlantısı ilgisi olmamıştır. Sosyalizmden esinlenmiş olabilirler. Ama hiç bir zaman sosyalist ve demokrat olmamışlardır.
Mısır da, Suriye de ve Irak da BAAS partileri kurulmuş. Mısır da pek tutarlı olamamıştır. Irak da Saddam Hüseyin rejimi devrilene kadar BAAS partisi varlığını sürdürmüştür. Suriye de ise, Hala Beşar Esat ve BAAS partisi iktidar varlığını sürdürmektedir.
Orta-doğu da sadece yapay devlet olarak İsrail devleti kurulmamıştır. Küçük küçük yapay devletler ve şeyhlikler de kurulmuştur. Aman sultanlığı, Katar, Kuveyt vb gibi. Ülkelerde ABD emperyalizmi tarafından kurulmuştur. Ürdün dahi yapay devlet olarak ABD emperyalizmi tarafından kurulmuş Ürdün Kralı Hüseyin'in maaşı dahi ABD emperyalizmi tarafından ödenmekteydi.
Bugün hala Orta-doğu da süren savaşlar arasında İsrail –Filistin –Lübnan savaşları gelmektedir. Arap ülkeleri aynı dili aynı kültürü paylaşmalarına rağmen bölünmüş ve parçalanmıştır. Osmanlı imparatorluğunun bünyesi içinde yaşamışlar! Sonrada kapitalist-emperyalist ülkeler tarafından Osmanlı imparatorluğunun elinden önce Mısır'ı ayırmışlar daha sonrada diğer ülkeler ayrılmıştır.
Emperyalizm Arap ülkelerin bütünleşmesini ve birlik içinde olmalarını istememiştir. Her dönem bölmüş parçalamıştır. Daha iyi sömürgeleştirmek için de her dönemde sömürgeci emperyalist ülkelerinin işgalci izleri hala sırasıyla durmaktadır.
Fransa'nın, İngiliz emperyalizmi aralarında Orta-doğu'yu sömürgeleştirerek dönem dönem Fransa bazı dönem İngiliz emperyalizmi Arap ülkelerinin baş belası olmuştur. Birinci ve ikinci paylaşım savaşından sonra da ABD emperyalizmi tarafından kurulan İsrail siyonist devlet ve ABD emperyalizmi bölgeyi dizayene etmek için girişi olmuş ve Arap ülkelerini sömürgeleştirmek ve kendisine bağımlı yapmak için bölgeden savaş hiç eksik olmamıştır.
Türkiye militer devletide Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı ile Kemalist askeri darbe ile Türk militer devletini kurmuşlardır. Ama tüm ulusların ve milliyetlerin haklarını gasp ederek sadece Türk halkının varlığına dayalı bir devlet oluşturmuşlardır. Diğer ulus ve azınlık haklarını yok saymışlardır. Tek dil, tek bayrak, tek millet yasası olarak kurulmuştur.
Ermeni ve Kürt halklarını diğer azınlıklar olan Laz, Çerkez varlıklarınıda inkar edilmiştir. Kendi dışında ki tüm ulus ve azınlıkları Türkleştirmeye çalışarak diğer halkları hızla asimile ederek ve inkar ve imha politikasını uygulamıştır.
Türk den başka halk yok diyerek imha ve inkar poltikasını hayata geçirmiştir. Türk militer devletine karşı Kürtler arasında isyanlar, ayaklanmalar savaşlar kanla barutla bastırılarak Kürt halkının dilini kültürünü imha ve inkar edilmiştir. Türk militer devleti ile Kürt halkı arasında 86 yıldır süren bir savaş devam etmektedir. Sadece şiddetli olarak Türk militer devleti ve Kürt halkı arasında 26 yıldır süren bir savaş var. Bu savaş da 40 bin kişi ölmüş Kürdistan toprakları yakılmış, yıkılmış Kürt halkı sürgün edilerek metropolere sığmaz olmuştur. Nedense bu savaş bitirilmek istenmiyor. Geçen yıl 2009'da Türk militer devletinin hükümeti AKP ve Başbakanı Erdoğan Kürt açılımı yapacağını duyurdu!
KÜRT AÇILIMI NE OLDU?
Kürt açılımı dendiğinde her kes şaşırmış ve inanmıştı! Türk militer devleti tabularmı yıkılıyordu? Şimdiye kadar Kürt sorunu bu kadar tartışılmamış adı dahi anılmamıştı.. Ancak AKP hükümetin ne Kürt açılımı ile ne politikası, nede bir projesi vardı. Buna rağmen 7-8 ay Türk ve Kürt kamuoyu oyaladı ve kandırdı. Kürt halkının oyları için seçim yatırımı yaptı ama buna Kürt halkını inandıramadı.
Ardından DTP'ye karşı kapatma ve seçilmiş Kürt Millet vekilleri Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un millet vekilleri düşürülerek Kürt açılımın dan Kürt halkına ve yasal mücadele veren DTP'ye karşı operasyon sürdürüldü.
Sonuç DTP kapatıldı. Yerine BTP kuruldu. Ancak bu yetmedi seçilmiş Belediye Başkanlarına karşı KCK üyesi diye hepsine kelepçe vurularak tek sıra halinde Diyarbakır adliyesine getirildi. AKP kelepçeli demokrasisi ile Kürt halkına nasıl baktığıda ortaya çıkmış oldu.
Buda yetmedi halen Kürt halkı üzerinde baskılar artarken diğer tarafdan da operasyon ve PKK'yı bitirme ve yok etme adı altında kaos ve terör şiddetlendirildi. Kürt açılımı adına Kürt halkının imhası ve inkarı çıkmış oldu. Bugün her tarafda Kürt halkı kendi kimliğine ve liderine sahip çıkmak için ayaktaytadır. Bu şunu gösteriyordu Türk militer devleti ne kadar terör ve provakasyonlar yaratsada Kürt halkının sesini kesemeyecek ve sindiremeyecektir. Kürt halkı bağımsızlığını söke söke Türk militer devletinden alacaktır.
ERMENİ AÇILIMI NASIL OLDU?
Ermeni açılımıda karşılıklı barış havası estirildi. Türk milli takımı ile Ermenistan milli takımı karşılaştı barış kardeşlik olacak diye herkes sevindi. Uzun yıllardır 1915'den Ermeni katliamı inkarı günümüze kadar sürdü. Düşmanlık son buldu! Derken gelişmeler hızla araya pürüzler sokularak gelişen barış ortamının yerini karşılıklı suçlamalara bırakılarak bir kez daha karşılıklı anlaşmalar fesh edilme aşamasına gelmiş oldu. Kürt açılımı gibi, Ermeni açılımıda fiyasko ile sonuşlanmış oldu. Hrank Dink'in ölümünün 3 yılında halen katilleri vatan sever olarak cezaevlerinde ödüllendirilmeye, evlendirilmeye, kadar varan iğrençliklerle faşist politikalarla bir nevi kamuoyu ile dalga geçilmeye çalışıyorlar.
KIBRIS AÇILIMI VE YUNANİSTAN DÜŞMANLIĞI SONAMI ERECEKTİ?
Buda tarihi bir düşmanlıktır. Tıpkı Kürt düşmanlığı, Ermeni düşmanlığı, Kıbrıs,Rum ve Yunanistan düşmanlığı asırlardır sürmektedir. Rum halkı ile içiçe yaşanmasına rağmen, İzmir, Eğe bölgesi ve İstanbul' da Rum halkı yaşamasına rağmen Türk Yunan düşmanlığı çocukların ilk okulda ders kitaplarında Ermeni hainleri, Rum hainleri, Kürt hainleri diğer azınlıklar güç olmuş olsa belki onlarda hain olarak beyinlere kazılacaktı. Türk militer devleti etrafında ki komşuları ile hiç birisinden barışık olamamıştır.
Hepsi kötü tek iyisi Türk militer devleti ve onun yetiştirmiş olduğu şoven ve milliyetçi anlayışlar bu memleketin gerçek sahipleri olarak övünülmüştür! Tıpkı bebek katilinden vatan sever yaptıkları gibi işte açılımların anlayışın ana yapısı bu olunca bir arada yaşama ortadan kalkmış olmaktadır.
ABD Emperyalizmi ve Türkiye Orta-doğu da El ele Vererek İslam Açılımı Yapacaklarmış?
ABD emperyalizmi 11 Eylül eyleminden sonra ABD Başkanı BUSH'un İslam alemine karşı cihat savaşı açması tüm dünyada ve ABD kendi içinde aldığı tepki sonuncu! Bu politikasından geri adım atmak zorunda kalmıştır. BUSH'un aldığı tepki ve dünya kamuoyunda prestijinin düşmesi sonunda politikasını yenileyerek.
ABD seçimlerinden sonra ABD Başkanı Barak Obama'nın islam alemine yapmış olduğu çağrı da islam alemine düşman olmadıklarını radikal İslamı temsil eden Taliban ve Hizbullaha karşı olduklarını açıklayarak ılımlı islamdan barış ve işbirliği yapacağının sözlerini vermişti.
AKP iktidar yapan da ABD emperyalizmi ve Fetullah Gülen cematinin desteği değilmi? Bunu tekrar etmek istemiyorum.
Bugün de Katar da, yapılan İslam toplantısına ABD dış işleri Bakanı Hilaray Clinton ve Türk militer devletinin AKP hükümetinin Başbakanı Erdoğan ve dış işleri Bakanı ve diğer bakanlar katılarak ABD emperyalizmin vereceği emirleri dinleyerek yerine getirmek içinde harekete geçeceklerinden hiç kimse kuşku duymasın! Bu toplantının adını İslam açılımı olarak düzenlemeleri de dikkat çekicidir.
ABD emperyalizmi ve Türkiye İslam aleminde ve İslam ülkelerine nasıl bir İslam açılımı yapacaklar? Acaba? Afganistan da ne kadar müslüman öldürdüklerinin açılımını mı? Yapacaklar... ABD emperyalizminin Irak da insanları mezheplere ve etik değerlere bölerek her gün İslam adına kalt edilen insanları mı? Açıklayacak yoksa, Irak da Milyonlarca insanı nasıl öldürdüklerinin açılımını yapacaklar?
Filistin' de Lübnan'da İsrail siyonizmi ve ABD emperyalizminin ne kadar İslam ve müslüman oldukları için, FİLİSTİN de ne kadar Filistinli öldürdüklerinin hesabını verecekler?
ABD emperyalizmi Türkiye ve İsrail siyonizminin Orta-doğuda ve Asyada İslam açılımı adına ne kadar insan öldüreceklerinin hesabını yaptıkları kesin! İşte İslam açılımın planları çalışmaya başlamış oldu.
Türk dış işleri Bakanı ABD, emperyalizmin emirlerini Katar'dan İran'a iletmeye uçmuş oldu.
Arabulucu görevini yerini getirmeye çalışarak dostluk adına İran'ı ABD adına uyararak radikal kararlardan nükler silahlardan füze denemelerinden vaz geçirmeye çalışmaktadır.
Amerikan emperyalizmin İran için havuç sopa politikasını anlatmaya ve verilen emirleri yerine getirmeye giden Türk dış işleri bakanı İran da acaba nasıl karşılanacak?
Merak doğrusu... acaba İslam açımı ile neler yapacaklarını ve İran'ın ayağını denk alacaksın mı? diyecektir? Bekleyeceğiz göreceğiz.... ABD emperyalizmi İsrail ve Türk militer devletinin Orta-doğu ve Asya ülkeleri adına iyi şeyler yapmayacakları kesin! İslam açılımı da İslam alemini kendi silahı ile vurmak olacaktır.
Burda ABD emperyalizmin bölgede; Türk militer devletine ve AKP hükümetine yeni misyonlar yüklediği açıktır. Ancak; bu gelişmelerin adını açılım veya reforum, demokratikleşme diye süslemenin anlamı yoktur. Kimse artık açılım kavramlarına inanmıyor!
Bu içi boş kavramlarla ancak ABD emperyalizmi, İsrail siyonizmi ve Türkiye militer devleti bu yalanlarınızla siz kendinizi kandırabilirsiniz!!! Orta-doğu ve Asya ülkelerin açılım söylemlerine karnı doktur....
Mehmet ÖZCAN
19 Şubat 2010 Cuma
5 Şubat 2010 Cuma
Merhaba Proleterya
Hava döndü işçiden işçiden esiyor yel
Dumanı dağıtacak yıldız poyraz başladı
Bahar yakın demek ki mevsim böyle kışladı
Bu fırtına yarınki sütlimanlara bedel
Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel(*)
Merhaba Proleterya
Soyvetlerin çöküşüyle zil takıp oynayan kapitalist/emperyalist kampın temsilcileri ve ideologları arsızca bagırıyorlardı;''elvada proleterya'' diye. Satın alınmış solcu eskisi dönekler koro halinde tempo tutarak; ‚`Marksizm ve Mark'sın ölen işçileri` üzerine içten(!) duygularla fetva okuyorlardı. Emperyalist kampın en azgını ve barbarı Amerika, savaş meydanından zaferle ayrılmış bir komutanın edasıyla, gözünü yeniden paylaşılacak bir dünyanın ganimetine çevirirken pek iştahlı ve neşeliydi. Satın aldığı gönüllü kalemşörlere ardısıra kitaplar yazdırıyor ve bunları türlü reklamlarla pazarlıyordu. Sovyetlerın dağılmasıyla dumura uğramış, sayıları milyarlari bulan yığınlar, aç kurtların sofrasına meze olmuştu. Ideolojik bombardımanları sadece yazılı –çizili kalmıyordu elbette, Hollywood sektörü emperyalist kampın kültürünü, politikasını, çürümüşlüğü, yozlaşmasını birebir dünya insanına taşımanın en iyi aracı olma görevini layıkıyla yerine getiriyordu. Türlü reklamlarla yok sayan ''marksizm öldü, sınıflar yok, proleterya artık tarih oldu'' kitaplarının, makalelerinin, dergilerinin daha mürekkebi kurumadan iflas etmesini bu film sektörü kurtarıyordu. Her kitaptan bir film yapmaları para kazanma amacı gütmüyordu kuşkusuz. Onların derdi bir avuç para babasının ve kan emicinin yalanlarını yığınlara propaganda etmek bir yana, enjekte etmekti. Ki, kapitalist / emperyalistin temsilcileri tam da böyle yapıyorlardı.
Ulusal ve uluslararası komünist hareketin ağır yenilgisi, sosyalistlerin tüm dünya da dağınıklığı ve kafa karışıklığı kendi bunalımını giderek arttırırken, ulusal ve uluslarası burjuvazi ve onun satın alınmış kalemşörleri dizginlerinden boşanırcasına saldırıyordu. Dünyanın tüm cografyasını kapitalist-emperyalist barbarların at koşturacağı bir sömürü cennetine çevirme adına yazılmadık hiçbir yalan kalmamalıydı. 2. Dünya savaşı sonra kazanılmış tüm haklar birer birer kırpılırken, avrupanın sosyal devletleri can çekişiyordu- çekişiyor. Öyle ki, kırpılan haklar karşısında direnmeye takatı kalmamış bir beyin yaratmak ve baştan yenilgiyi kabullendirmek yine bu barbar kampın temsilcilerine-sözcülerine bol paralar karşılığında sunuluyordu. ''tarih olmus proleterya'' öncüsüz, örgütsüz amansız saldırların kollarında inim inim inlerken, her gün biraz daha açlığa mahkum ediliyordu. Ve sendikalar birer birer, tüm dünyada işçinin sırtından, ikinci bir büyük patron oluyordu. Tüm bunların kılıfı; ''ölen proleterya ve mutlak zaferini ilan eden kapitalizm''idi.
Barış, refah, huzur, eşitlik ve özgürlük yalanlarını ağızlarından düşürmeyen, gazete sütunlarından eksik etmeyen burjuva kampın temsilcileri; Tüm bunları ''kapitalizmin zaferi, proleteryanın da ölümü'' üzerinden teorize ediyorlardı. Tarih sahnesine ciktigindan bu yana dünyayı cehenneme çeviren, oluk oluk insan kanını akıtan kapitalist barbarları refahın, barışın, eşitliğin,özgürlüğün, huzurun ve zenginliğin teminatı olarak gösterme adına kırk takla atıp, olmadık şaklabanlıklar yapmaktadırlar. Dünyanın şimdiki haline bakan her birey çok kolayca görecektirki; açlık kol gezmektedir. Her iki saniyede bir – resmi organların ilanıdır- bir bebek ölmektedir -Afrika`da – 6 saniyeden 2'ye düstüğü açıklandı-. Savaşlar eksik değildir. İşsizlik dünyanın en gelişmiş ülkesinden , en geri ülkesine kadar almış başını gidiyor.İskenceler en modern (!) ülkelerin vazgeçemediği bir devlet sistematiği. Irkçılık ve savas çığırtkanlığı bizzat batıdan doğuya doğru devletler eliyle örgütlenerek yayılıyor. Uyusturucu, devletler eliyle pazarlanırken, kadına biçilen rol, pazarlanan uyusturucudan farksız olmadığı gibi daha aşağı bir değer biçiliyor. Emperyalist işgaller açık-gizli son sürat devam ediyor. Ve işçi sınıfı- tüm dünyada- köle koşullarıyla çalıştırılırken, karın tokluğuna mecbur edilip, dilencileştiriliyor. Çocuk hakları diye yırtınan sahtekar burjuvazi, dünyada on milyonlarca çocuğu köle kosullarında çalıştırıyor. Kadını satan pazarlar bizzat-i devlet yasalarınca ve eliyle kuruluyor. İnsan hakkı diye bağıran burjuvazi ve temsilcileri, dünya insanını gözünü kırpmadan kurşuna diziyor, hapse atıyor, ipe yolluyor ve insan aklının almayacağı işkencelerden geçiriyor. Tüm bunlari ''ölen proleterya'' geri dönmesin diye yaparken, karına da kar katıyor.
Dünya haramilerin dikensiz gül bahçesine çevrilirken, Türkiye 12 Eylül'ün gırdabında kan ağlıyordu. On binlerce insanın işkencelerden geçirildiği, çocuk yaşta ipe çekilen gencecik fidanlar ve asker postalı altında düm düz edilen bir ülke. Yaşam hakkını hiçe sayanlar, işçi hakkını çoktan rafa kaldırmışlardı. Devlet güdümlü sendikaların dışında, kafasını kaldıran tepesinde devlet babanın(!) işkencesini, mapusunu, idam sephasını ve yağlı urganını görmekteydi. Tuzla buz olmuş bir ülkenin ölüm sessizliğini bozan, Zonguldak madeninden çıkan kara yüzlü onlarca işçiydi. Gerede'den geriye dönüldüğünde, kadını- erkeği gözyaşları içinde kedere boğuluyordu. Yenilginin öfkesi gözyaşlarına gömülüyordu. Zonguldak`ı ihanetin desteğiyle yenebilmiş haramiler daha bir cesurdu şimdi. Hak, hukuk koca bir yalan ve kandırmacaydı.
İşçiye reva görülen; açlık, sefalet ve yokluktu. Onlar ki, koca koca gemileri inşa ederken, bir kum torbası kadar değer biçiliyordu hayatlarına… Onlar ki, tezgâhlarda kot taşlarken, yavaş yavaş ciğerlerine işleyen slikosiz hastalığının pençesindeydiler… Onlar ki, yerin yedi kat altında, karanlığa gömülmüş hayatlarında maden kazarken, mezarlarını kazıyorlardı… Onlar ki, memleketlerinden çok uzaklardaki tarlalara çalışmaya giderken, kamyon kasalarına ya da tren vagonlarına bir mal, eşya gibi istifleniyorlardı… Onlar ki, fabrikalarda sadece yaşayabilmek için bir köle gibi çalışıyorlardı, her an işsiz kalma korkusuyla… Onlar ki, kadere bağladıkları hayatlarında kaderlerine boyun eğmişlerdi... Onlar ki, sessizliklerinde kendilerinin bile farkında olmadığı bir öfkeyi, içten içe büyütüyorlardı…
Tarihsel bir zorunluluğun gizli özneleriydi hepsi…
Türkiye ve dünya işçisine, emekçisine dünyayı dar eden insan hakkı, demokrasi, refah ve eşitlik havarileri, burjuvazi ve onun kalemşörleri, bu kampın en hayasız sözcüleri için; TEKEL işçilerini aileleriyle birlikte kazanacakları paralar, kasalarına dolduracakları karları uğruna haraç mezat saterken ne insan hakkı vardır, ne de insana biçilen bir değerin esamesi. Ankara'nın ayazında ayları bulan titremeleri, satılmış kalemşörlerin, solcu eskisi döneklerin ve burjuva aydınlarının dikkatine mashar değildir. Kurulmuş naylon çadırların içine sızan sert kış rüzgarının çaldığı direniş işliğidir onları huzursuz eden. Lüks arabalarıyla yanlarından ürkek ve tiksintiyle transit geçtikleri, ama gazete köşelerine taşımaktan veba gibi kaçtıkları, işçinin yükselen birlik, dayanışma ve direniş türküsüdür. Onlar ki, bu türküye düşmanlar. Zira bu türküdür onları huysuz bir at gibi kişneten. Bu türküdür, onların dini imani para hırsına hançeri saplayacak olan. Bu türküdür, Ankara'dan dünyaya ılgıt ılgıt yayılan. Bu türküdür, Fransada ki kadın işçiyi coşkuya boğan ve o coşkun yüreğini Ankara'nın meydanına taşıyan. `Elveda proleterya` diyen ar damari catlamis burjuva sözcülerinin yüzüne tokat gibi carpiyor; Fransa'dan, Abdi ipekciye dalga dalga yayilan isci kadinin -iscilerin yüregini tercüme eden- söyledikleri.. -
" Merhaba tekel işçileri, ben 38 yaşında, kamuda çalışan bir göçmen kadınım. Yıllardır eylem görürüm ama böylesini değil,sadece ben değil; işyerindeki Fransızlar, Cezayirliler, Afrikalılar, bana soruyor her sabah, eylem ne oldu diye? Içimizi ısıttınız, heyacan doluyuz şimdi, umutluyuz şimdi. Marks'ın hayaleti sadece Ankara'da dolaşmıyor simdi. Sizin direnisinizle buraya kadar geldi" diyordu en atesli ve heyecanli haliyle.
Elveda proleteryanın masalı, Tekel işçisinin ve dünya işçisinin yaşamın da iflas etmiştir. Daha önceleri de yaşadık bu iflasları. Ancak, şiddeti, zamanı, kararlılığı ve illeri sıçraması Tekel işçilerini hiç kuşku yok ki, çok başka bir yere kendiliğinden koyuyor. Mikrofona konuşan, Samsunlusu, Trabzonlusu, Muşlusu, Bitlislisi, diğer bir söylemle bunca ''düşmanlaştırılmış'' Kürdü ,Türkü, Lazı, Çerkezi, Sunisi, Alevisi aynı dili konuşmakta ve aynı türküyü söylemekteler. Emeğin dili, emeğin türküsü ve ''ben komünistim'' nidasi, başta Kasımpaşalı`yı ve surekaşını fena korkutmakta. Destekçileri, sermaye ve sözcüleri tıp diliyle panik atakta. Elvada denmiş proleterya'ya ''ay sonuna kadar'' süre tanınanmakta. Hemde birinci ağızdan, yanı Kasımpaşa`lı efendi tarafindan açık seçik tehdit edilmekte.
Sermaye ve sermaye hükümetlerinin birinci elden koltuk deyneği, sendika aristokratları enselerini kaşımakta. Koltukları şimdilik sallanmıyor ya, işleri epey bir sarpa sarıyor. Zira bu direnis Chp'nin solu DİSK'i, sağ hükümetlerin sağı TÜRK-İŞ'i fena zorlamakta. Dünden satılık HAK-İŞ çıplak ortada ve sınır tanımıyor hayasızlıkta. Onlarca yıldır Türkiye işçi sınıfının sırtında palazlanan asalaklar şimdi apaçık yakalandılar.Tuvaletini bile kullanamadıkları TÜRK-İŞ'in o lüks binasını bastıklarında, direnişi satamayan sendika ağaları genel grevi savsaklamakta. Genel greve evrilecek bir mücadele hattının bir sele dönüşeceği ve koltuklarını sallayabileceği telaşıyla türlü isimlerle oyalamaya çalışıyorlar. Genel grevi işçiden uzak tutmanın manevrası olarak ''genel eylem'' ya da ''genel direniş' gibi ayak oyunlarına başvurarak süreci geriletmeye çalışıyorlar.
Yeniden ve illeriye sıçrayarak sadece kendiyle sınırlanan bir direniş hattından öte, Türkiye sınırlarını da aşarak dünya'ya yayılan Tekel işçilerinin direnişi, işçi sınıfının, 'tarihsel' rolunu bir kere daha kanıtlaması ,pratik rüştünü ve gücünü ispatlaması bir yana; yarattığı olanaklar, içinde biriktirdiği ve yıllara yayacağı mutlak olan dinamikleriyle Türkiye'de yeni bir dönem başlatmıştır .Özelde Türkiye, genelde dünya'ya sınıf mücadelesinin önünü açmakla kalmamış, moral motivasyondan, teorik- pratik bir yığın deneyimde sunmuştur. Bu deneyimleri hiç kuşku yok ki derleyip toparlayacak ve sınıfın doğrudan devrime yönelen mücadelesine rehber edecek olan sınıf partisi ve onun devrimcileridir .Sınıf partisi ya hiç olmadığı ya da görece zayıf olduğu için dünyada ve ülkemizde gerek burjuva propaganda aygıtları, gerekse de işçinin sırtındaki asalak sendika ağaları, yakıcı bir etkiyle hüküm sürüyor ve başarı sağlıyorlar. Yine sınıf partisinin görece zayıflığı ya da yokluğu,daha şimdiden tarihdeki yerini almaya muktedir Tekel direnişini; reformist,ekonomist,liberal ve hatta sahte komünistlerin at koşturabildiği,kendini anlatabildiği ve kısmen de kendine alan yaratabildiği unutulmamalıdır.
Tekel direnişinin yarattığı olanakları ve dinamikleri hem Tekel direnişinin kazanılmasının bir aracına dönüştürme manivelası yapma hem de ülke sathına yayarak irili ufaklı süregelen direnişlerle birleştirmek ve daha sert kavgalara hazırlamak devrimcilerin ertelenemez görevidir. Hiç kuşku yok ki sınıf partisi göktem zembille inen değil, böylesi somut bir ateş çemberi içinden öğrenerek, öğreterek çıkacağı gibi, böyle büyüyüp dal budak saracağı da bilinmez değildir. Tekel işçilerinin yarattığı olanakları, bütünlüklü bir sınıf taktiğiyle olgunlaştırmak, ortaya çıkardıkları dinamikleriyle birleştirmek sınıf devrimcilerinin işidir. Sınıf partisi zayıfsa böyle güçlenecektir, yoksa da böyle çıkacaktır. Elbette tek başına bir direniş, dünyayı yeniden değiştirecek bir sınıf partisi yaratacak iddiasi olarak algılanamaz. – eski-yeni bir yığın deneyim, pratik- teorik mücadele içindeki önceliği gibi vs- Ne var ki, fitili ateşlenmiş bir kavganın şafağında olduğumuza ilişkin pek çok emare, somut olarak karşımızda durmaktadır.Bu ateşi yakan TEKEL işçileri olduğu gerçeğini de bunun yanına koyarak; önümüzdeki sürecin çetin bir kavgaya gebe olduğunu söylemek kahinlik olmaz. Sınıf devrimcileri kavga meydanında ve en ön saflarda olmakla yükümlüdür. İşçi sınıfının yönünü belirleyen de bu duruş ve buna uygun sınıf taktiğiyle donanmış politikasıdır. Buna hazırlanmakta, devrimden yana olan her bireyin boynuna borçtur. Sınıf devrimcilerinin, ileri işçilerin de tarihsel görevidir.
Dumanı dağıtacak yıldız poyraz başladı
Bahar yakın demek ki mevsim böyle kışladı
Bu fırtına yarınki sütlimanlara bedel
Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel(*)
Merhaba Proleterya
Soyvetlerin çöküşüyle zil takıp oynayan kapitalist/emperyalist kampın temsilcileri ve ideologları arsızca bagırıyorlardı;''elvada proleterya'' diye. Satın alınmış solcu eskisi dönekler koro halinde tempo tutarak; ‚`Marksizm ve Mark'sın ölen işçileri` üzerine içten(!) duygularla fetva okuyorlardı. Emperyalist kampın en azgını ve barbarı Amerika, savaş meydanından zaferle ayrılmış bir komutanın edasıyla, gözünü yeniden paylaşılacak bir dünyanın ganimetine çevirirken pek iştahlı ve neşeliydi. Satın aldığı gönüllü kalemşörlere ardısıra kitaplar yazdırıyor ve bunları türlü reklamlarla pazarlıyordu. Sovyetlerın dağılmasıyla dumura uğramış, sayıları milyarlari bulan yığınlar, aç kurtların sofrasına meze olmuştu. Ideolojik bombardımanları sadece yazılı –çizili kalmıyordu elbette, Hollywood sektörü emperyalist kampın kültürünü, politikasını, çürümüşlüğü, yozlaşmasını birebir dünya insanına taşımanın en iyi aracı olma görevini layıkıyla yerine getiriyordu. Türlü reklamlarla yok sayan ''marksizm öldü, sınıflar yok, proleterya artık tarih oldu'' kitaplarının, makalelerinin, dergilerinin daha mürekkebi kurumadan iflas etmesini bu film sektörü kurtarıyordu. Her kitaptan bir film yapmaları para kazanma amacı gütmüyordu kuşkusuz. Onların derdi bir avuç para babasının ve kan emicinin yalanlarını yığınlara propaganda etmek bir yana, enjekte etmekti. Ki, kapitalist / emperyalistin temsilcileri tam da böyle yapıyorlardı.
Ulusal ve uluslararası komünist hareketin ağır yenilgisi, sosyalistlerin tüm dünya da dağınıklığı ve kafa karışıklığı kendi bunalımını giderek arttırırken, ulusal ve uluslarası burjuvazi ve onun satın alınmış kalemşörleri dizginlerinden boşanırcasına saldırıyordu. Dünyanın tüm cografyasını kapitalist-emperyalist barbarların at koşturacağı bir sömürü cennetine çevirme adına yazılmadık hiçbir yalan kalmamalıydı. 2. Dünya savaşı sonra kazanılmış tüm haklar birer birer kırpılırken, avrupanın sosyal devletleri can çekişiyordu- çekişiyor. Öyle ki, kırpılan haklar karşısında direnmeye takatı kalmamış bir beyin yaratmak ve baştan yenilgiyi kabullendirmek yine bu barbar kampın temsilcilerine-sözcülerine bol paralar karşılığında sunuluyordu. ''tarih olmus proleterya'' öncüsüz, örgütsüz amansız saldırların kollarında inim inim inlerken, her gün biraz daha açlığa mahkum ediliyordu. Ve sendikalar birer birer, tüm dünyada işçinin sırtından, ikinci bir büyük patron oluyordu. Tüm bunların kılıfı; ''ölen proleterya ve mutlak zaferini ilan eden kapitalizm''idi.
Barış, refah, huzur, eşitlik ve özgürlük yalanlarını ağızlarından düşürmeyen, gazete sütunlarından eksik etmeyen burjuva kampın temsilcileri; Tüm bunları ''kapitalizmin zaferi, proleteryanın da ölümü'' üzerinden teorize ediyorlardı. Tarih sahnesine ciktigindan bu yana dünyayı cehenneme çeviren, oluk oluk insan kanını akıtan kapitalist barbarları refahın, barışın, eşitliğin,özgürlüğün, huzurun ve zenginliğin teminatı olarak gösterme adına kırk takla atıp, olmadık şaklabanlıklar yapmaktadırlar. Dünyanın şimdiki haline bakan her birey çok kolayca görecektirki; açlık kol gezmektedir. Her iki saniyede bir – resmi organların ilanıdır- bir bebek ölmektedir -Afrika`da – 6 saniyeden 2'ye düstüğü açıklandı-. Savaşlar eksik değildir. İşsizlik dünyanın en gelişmiş ülkesinden , en geri ülkesine kadar almış başını gidiyor.İskenceler en modern (!) ülkelerin vazgeçemediği bir devlet sistematiği. Irkçılık ve savas çığırtkanlığı bizzat batıdan doğuya doğru devletler eliyle örgütlenerek yayılıyor. Uyusturucu, devletler eliyle pazarlanırken, kadına biçilen rol, pazarlanan uyusturucudan farksız olmadığı gibi daha aşağı bir değer biçiliyor. Emperyalist işgaller açık-gizli son sürat devam ediyor. Ve işçi sınıfı- tüm dünyada- köle koşullarıyla çalıştırılırken, karın tokluğuna mecbur edilip, dilencileştiriliyor. Çocuk hakları diye yırtınan sahtekar burjuvazi, dünyada on milyonlarca çocuğu köle kosullarında çalıştırıyor. Kadını satan pazarlar bizzat-i devlet yasalarınca ve eliyle kuruluyor. İnsan hakkı diye bağıran burjuvazi ve temsilcileri, dünya insanını gözünü kırpmadan kurşuna diziyor, hapse atıyor, ipe yolluyor ve insan aklının almayacağı işkencelerden geçiriyor. Tüm bunlari ''ölen proleterya'' geri dönmesin diye yaparken, karına da kar katıyor.
Dünya haramilerin dikensiz gül bahçesine çevrilirken, Türkiye 12 Eylül'ün gırdabında kan ağlıyordu. On binlerce insanın işkencelerden geçirildiği, çocuk yaşta ipe çekilen gencecik fidanlar ve asker postalı altında düm düz edilen bir ülke. Yaşam hakkını hiçe sayanlar, işçi hakkını çoktan rafa kaldırmışlardı. Devlet güdümlü sendikaların dışında, kafasını kaldıran tepesinde devlet babanın(!) işkencesini, mapusunu, idam sephasını ve yağlı urganını görmekteydi. Tuzla buz olmuş bir ülkenin ölüm sessizliğini bozan, Zonguldak madeninden çıkan kara yüzlü onlarca işçiydi. Gerede'den geriye dönüldüğünde, kadını- erkeği gözyaşları içinde kedere boğuluyordu. Yenilginin öfkesi gözyaşlarına gömülüyordu. Zonguldak`ı ihanetin desteğiyle yenebilmiş haramiler daha bir cesurdu şimdi. Hak, hukuk koca bir yalan ve kandırmacaydı.
İşçiye reva görülen; açlık, sefalet ve yokluktu. Onlar ki, koca koca gemileri inşa ederken, bir kum torbası kadar değer biçiliyordu hayatlarına… Onlar ki, tezgâhlarda kot taşlarken, yavaş yavaş ciğerlerine işleyen slikosiz hastalığının pençesindeydiler… Onlar ki, yerin yedi kat altında, karanlığa gömülmüş hayatlarında maden kazarken, mezarlarını kazıyorlardı… Onlar ki, memleketlerinden çok uzaklardaki tarlalara çalışmaya giderken, kamyon kasalarına ya da tren vagonlarına bir mal, eşya gibi istifleniyorlardı… Onlar ki, fabrikalarda sadece yaşayabilmek için bir köle gibi çalışıyorlardı, her an işsiz kalma korkusuyla… Onlar ki, kadere bağladıkları hayatlarında kaderlerine boyun eğmişlerdi... Onlar ki, sessizliklerinde kendilerinin bile farkında olmadığı bir öfkeyi, içten içe büyütüyorlardı…
Tarihsel bir zorunluluğun gizli özneleriydi hepsi…
Türkiye ve dünya işçisine, emekçisine dünyayı dar eden insan hakkı, demokrasi, refah ve eşitlik havarileri, burjuvazi ve onun kalemşörleri, bu kampın en hayasız sözcüleri için; TEKEL işçilerini aileleriyle birlikte kazanacakları paralar, kasalarına dolduracakları karları uğruna haraç mezat saterken ne insan hakkı vardır, ne de insana biçilen bir değerin esamesi. Ankara'nın ayazında ayları bulan titremeleri, satılmış kalemşörlerin, solcu eskisi döneklerin ve burjuva aydınlarının dikkatine mashar değildir. Kurulmuş naylon çadırların içine sızan sert kış rüzgarının çaldığı direniş işliğidir onları huzursuz eden. Lüks arabalarıyla yanlarından ürkek ve tiksintiyle transit geçtikleri, ama gazete köşelerine taşımaktan veba gibi kaçtıkları, işçinin yükselen birlik, dayanışma ve direniş türküsüdür. Onlar ki, bu türküye düşmanlar. Zira bu türküdür onları huysuz bir at gibi kişneten. Bu türküdür, onların dini imani para hırsına hançeri saplayacak olan. Bu türküdür, Ankara'dan dünyaya ılgıt ılgıt yayılan. Bu türküdür, Fransada ki kadın işçiyi coşkuya boğan ve o coşkun yüreğini Ankara'nın meydanına taşıyan. `Elveda proleterya` diyen ar damari catlamis burjuva sözcülerinin yüzüne tokat gibi carpiyor; Fransa'dan, Abdi ipekciye dalga dalga yayilan isci kadinin -iscilerin yüregini tercüme eden- söyledikleri.. -
" Merhaba tekel işçileri, ben 38 yaşında, kamuda çalışan bir göçmen kadınım. Yıllardır eylem görürüm ama böylesini değil,sadece ben değil; işyerindeki Fransızlar, Cezayirliler, Afrikalılar, bana soruyor her sabah, eylem ne oldu diye? Içimizi ısıttınız, heyacan doluyuz şimdi, umutluyuz şimdi. Marks'ın hayaleti sadece Ankara'da dolaşmıyor simdi. Sizin direnisinizle buraya kadar geldi" diyordu en atesli ve heyecanli haliyle.
Elveda proleteryanın masalı, Tekel işçisinin ve dünya işçisinin yaşamın da iflas etmiştir. Daha önceleri de yaşadık bu iflasları. Ancak, şiddeti, zamanı, kararlılığı ve illeri sıçraması Tekel işçilerini hiç kuşku yok ki, çok başka bir yere kendiliğinden koyuyor. Mikrofona konuşan, Samsunlusu, Trabzonlusu, Muşlusu, Bitlislisi, diğer bir söylemle bunca ''düşmanlaştırılmış'' Kürdü ,Türkü, Lazı, Çerkezi, Sunisi, Alevisi aynı dili konuşmakta ve aynı türküyü söylemekteler. Emeğin dili, emeğin türküsü ve ''ben komünistim'' nidasi, başta Kasımpaşalı`yı ve surekaşını fena korkutmakta. Destekçileri, sermaye ve sözcüleri tıp diliyle panik atakta. Elvada denmiş proleterya'ya ''ay sonuna kadar'' süre tanınanmakta. Hemde birinci ağızdan, yanı Kasımpaşa`lı efendi tarafindan açık seçik tehdit edilmekte.
Sermaye ve sermaye hükümetlerinin birinci elden koltuk deyneği, sendika aristokratları enselerini kaşımakta. Koltukları şimdilik sallanmıyor ya, işleri epey bir sarpa sarıyor. Zira bu direnis Chp'nin solu DİSK'i, sağ hükümetlerin sağı TÜRK-İŞ'i fena zorlamakta. Dünden satılık HAK-İŞ çıplak ortada ve sınır tanımıyor hayasızlıkta. Onlarca yıldır Türkiye işçi sınıfının sırtında palazlanan asalaklar şimdi apaçık yakalandılar.Tuvaletini bile kullanamadıkları TÜRK-İŞ'in o lüks binasını bastıklarında, direnişi satamayan sendika ağaları genel grevi savsaklamakta. Genel greve evrilecek bir mücadele hattının bir sele dönüşeceği ve koltuklarını sallayabileceği telaşıyla türlü isimlerle oyalamaya çalışıyorlar. Genel grevi işçiden uzak tutmanın manevrası olarak ''genel eylem'' ya da ''genel direniş' gibi ayak oyunlarına başvurarak süreci geriletmeye çalışıyorlar.
Yeniden ve illeriye sıçrayarak sadece kendiyle sınırlanan bir direniş hattından öte, Türkiye sınırlarını da aşarak dünya'ya yayılan Tekel işçilerinin direnişi, işçi sınıfının, 'tarihsel' rolunu bir kere daha kanıtlaması ,pratik rüştünü ve gücünü ispatlaması bir yana; yarattığı olanaklar, içinde biriktirdiği ve yıllara yayacağı mutlak olan dinamikleriyle Türkiye'de yeni bir dönem başlatmıştır .Özelde Türkiye, genelde dünya'ya sınıf mücadelesinin önünü açmakla kalmamış, moral motivasyondan, teorik- pratik bir yığın deneyimde sunmuştur. Bu deneyimleri hiç kuşku yok ki derleyip toparlayacak ve sınıfın doğrudan devrime yönelen mücadelesine rehber edecek olan sınıf partisi ve onun devrimcileridir .Sınıf partisi ya hiç olmadığı ya da görece zayıf olduğu için dünyada ve ülkemizde gerek burjuva propaganda aygıtları, gerekse de işçinin sırtındaki asalak sendika ağaları, yakıcı bir etkiyle hüküm sürüyor ve başarı sağlıyorlar. Yine sınıf partisinin görece zayıflığı ya da yokluğu,daha şimdiden tarihdeki yerini almaya muktedir Tekel direnişini; reformist,ekonomist,liberal ve hatta sahte komünistlerin at koşturabildiği,kendini anlatabildiği ve kısmen de kendine alan yaratabildiği unutulmamalıdır.
Tekel direnişinin yarattığı olanakları ve dinamikleri hem Tekel direnişinin kazanılmasının bir aracına dönüştürme manivelası yapma hem de ülke sathına yayarak irili ufaklı süregelen direnişlerle birleştirmek ve daha sert kavgalara hazırlamak devrimcilerin ertelenemez görevidir. Hiç kuşku yok ki sınıf partisi göktem zembille inen değil, böylesi somut bir ateş çemberi içinden öğrenerek, öğreterek çıkacağı gibi, böyle büyüyüp dal budak saracağı da bilinmez değildir. Tekel işçilerinin yarattığı olanakları, bütünlüklü bir sınıf taktiğiyle olgunlaştırmak, ortaya çıkardıkları dinamikleriyle birleştirmek sınıf devrimcilerinin işidir. Sınıf partisi zayıfsa böyle güçlenecektir, yoksa da böyle çıkacaktır. Elbette tek başına bir direniş, dünyayı yeniden değiştirecek bir sınıf partisi yaratacak iddiasi olarak algılanamaz. – eski-yeni bir yığın deneyim, pratik- teorik mücadele içindeki önceliği gibi vs- Ne var ki, fitili ateşlenmiş bir kavganın şafağında olduğumuza ilişkin pek çok emare, somut olarak karşımızda durmaktadır.Bu ateşi yakan TEKEL işçileri olduğu gerçeğini de bunun yanına koyarak; önümüzdeki sürecin çetin bir kavgaya gebe olduğunu söylemek kahinlik olmaz. Sınıf devrimcileri kavga meydanında ve en ön saflarda olmakla yükümlüdür. İşçi sınıfının yönünü belirleyen de bu duruş ve buna uygun sınıf taktiğiyle donanmış politikasıdır. Buna hazırlanmakta, devrimden yana olan her bireyin boynuna borçtur. Sınıf devrimcilerinin, ileri işçilerin de tarihsel görevidir.
1 Şubat 2010 Pazartesi
ORTA DOĞU'DA İSRAİL VE TÜRKİYE ARASINDA YAPAY GÜNDEMİN AMACI!
Ortadoğu'da İsrail Türkiye ilişkileri geriliyormu? Geçen ayın gündemi bu çelişkilere yerini bırakmış oldu. Ancak bu çelişkilerin yapay gündem olduğu ortaya çıkmış oldu. Olay şöyle yansıtıldı!
Türkiye İsrail büyük elçisi İsrail Dış İşleri Bakanlığına çağrılarak alçak koltuğa oturtularak küçük düşürüldüğü kompleksi ile nerdeyse yapay gündem yaratılarak İsrail ve Türkiye düşmanlığı havalarda uçuşdu ve kayıkçı dövüşüne dönüştü.
Sanki bir anda Orta-doğu'da İsrail, ABD, Türkiye askeri işbirliği sonamı eriyor? Sorusunu soranlar?söyleyenler çok oldu. Burjuva görsel basın ve yazarları yapay gündemi biranda İsrail – Türkiye ilişkilerin biteceğini dahi yazdılar. Burda acaba sorusu??? İşaretleri ile bir birine soru sordular. Acaba doğrumu?
Sorun aslında arasıra yapay gündemlerle gündemi doldurmaktan öte bir şey değildi. Çünkü;Orta-doğu da siyasi politika ne Türkiyesiz nede İsrailsiz oluşabilir! Bölgede ABD emperyalizminden ve işbirlikçileri, İsrail ve Türkiye'den habersiz tek bir kuş sesi dahi ötemez.
Bu aslında Orta-doğu poltikasın da bir değişim değil, tam tersine! Türkiye'nin İslam aleminde Amerika tarafından oynamak istediği Türkiye'ye yüklediği bir misyon vardır. Dünyada ılımlı İslam politikasının hayata geçirelerek radikal İslamın teşhir ve mahkum edilmesidir... bugünde yapılan budur. Yoksa Tayip Erdoğan'ın ve AKP hükümetinin İsrail'i ve Yahudi politikasının ilişkileri kopararak İslam dünyasının gözdesi olacağını düşünenler çoktan yanılmışlardır.
Amerikan emperyalizmi bir ülkede hükümeti desteklerken oturup düşünmek gerekir? AKP hükümetide hükümet olmazdan önce; Refah partisi (Erbakan)dan ayrılarak boşuna Fetullah'ın çocukları olarak! Erdoğan ve Gül'ün seçilmesi tesadüf değildir. Buna Amerika'da yaşayan Fetullah Gülen'in desteğini de eklersek yanılmamış oluruz.
Amerikan politikası yeşil kuşak ve İslamı desteklerken! Sovyet sosyalizmin çöküşünü hızlandırmak için, Sovyetlerin Afganistan'ı işgal etmesinden yararlanarak dünya da yeşil islam kuşağı'nın gelişmesine ve Müslümanların desteklenmesini ön görerek bizat bugün başına dolarlar serdiği Usama Bin Ladin'e! CİA vasıtasıyla maddi ve silah yardımıyla Taliban örgütünü kurdurarak Sovyet sosyalist sistemine karşı Afganistan'da savaşı başlatmış oldu.
Ne zaman ki, Sovyet sosyalizmi sona erdi! Yeşil kuşak ve radikal İslamın düğmesine basılarak. 11 Eylül ikiz kuleleri eylemi ile birlikte radikal İslamın ipi çekilerek düşman ilan edildi.
Yani Sovyet sosyalizmine karşı (Yeşil kuşak) radikal İslam'ın desteklenmesi artık son bularak uluslar arası terör örgütü olarak görülerek mücadele edilmesi Amerikan emperyalizmi tarafından dikte edilerek tüm dünyada ilan edilmiş olundu.
11 Eylül eylemiden sonra; tüm dünyada Amerika tarafından kurulan Taliban örgütü ve Usame Bin Ladin terör örgütü ve lideri olarak hedef tahtası ilan edilmiş olundu. Afganistan işgalide Taliban örgütü ve Usame Bin ladin'e karşı yapılmış bir işgaldi. Aradan 9 yıl geçmesine rağmen ne Taliban yok edildi, nede Usame Bin Ladin yakalandı nede öldürüldü. Çünkü; ''Franckschtein'i'' kendi yarattı! Fakat insanın kendi yarattığını öldürmek kadar zor bir şey yoktur.
Afganistan işgali bence Taliban nede Usame Bin Ladin'dir! Amerikan'ın emperyalizmin Asya ülkeleri üzerinde işgal ve hakimiyetini pekiştirmesidir. Bugün de Afganistan'da Amerika ve NATO askeri gücünü artırırken, savaşı Pakistan'a doğru taşıdığını görmekteyiz. Tabii bu Taliban ve radikal İslam sayesinde olmuştur.
Bu arada; Orta-doğunun yaramaz çocuğunun diğer ismi ise, Saddam Hüseyin'di Saddam da Amerikan emperyalizmi tarafından şişirildi. 8 yıl İran Molla rejimine karşı savaştırıldı. Sonrada zamanı geldiğinde Saddam'ı saf dışı etmek için, Irak'da nükler tesisler ve kimyasal silahlar gerekçesiyle saldırı planı hazırlanmış oldu.
Ayrıca Irak'a karşı aynı gerekçenin diğer adı ise, Saddam'ın Taliban'ı desteklediği ve yardım yataklık ettiği gerekçesi ile Saddam'a karşı 2003'de Amerikan emperyalizmi ve diğer emperyalist ülkelerin desteği ile işgal edilerek Saddam rejimi yok edilerek Saddam ve devlet yönetimi idam edilerek son verilmiş olundu. Ancak Amerika Irak işgali ile, ikinci bir Vietnam sendorumu yaşamaktadır. Düştüğü bataklıktan çıkmak için çırpınmaktadır.
Bunun için; Türkiye büyük önem taşımaktadır. Yukarıda açıklamaya çalıştığım noktalar arasında bunu ifadeye etmeye çalışdım. Yani Türkiye askeri güç olarak dünyanın sayılı orduları arasındadır. Amerikan emperyalizmi Orta-doğu ve Asya üzerinde politikalarını pratige geçirmek için, Türkiye'ye ve ılımlı İslam politikasına ihtiyacı vardır.
Refah partisi ve Erbakan'ın Başbakanlığı elinden alınırak partisi kapatılırken! İçinde ki, cevherler Fetullah Gülen tarafından keşf edilerek Amerikan emperyalizme sunulmuş oldu. Radikal İslamın tasfiyesi olarak Refah partisi hızla kapatılarak Erbakan yasaklı ve mahkum edilmiş olundu.
Hızla Amerika ve Fetullah Gülen desteği ile Refah partisinden istifa eden cevherler (Erdoğan, Gül) kısa sürede AKP kurarak yasaklı olan Erdoğan'a rağmen kurulmuş olundu. Amerikan emperyalizmin desteği ve Fetullah Gülen desteği ile maddi manevi ve medya desteğini alarak Türkiye yönetimine oturmuş oldu.
Çünkü; süreç hızla Amerikan emperyalizmin lehine çalışmaktaydı. Orta-doğu ve Asya ülkelerinde hızla Amerika aleyhine politikalar gelişmekteydi. Bunu Orta-doğu ve Asya ülkelerine karşı durduracak tek güç ise, İslam ülkesi olan Türkiye yapabilirdi. Radikal İslama karşı ılımlı İslam politikasını hayata geçirecek güç ise; Türkiye'de Erdoğan ve Gül tarafından kurulan AKP'den başkası olamazdı....
İlk seçimlerde Amerikan emperyalizmin ve Fetullah Gül'ün desteği ve medyaya verilen pay sonuncu AKP seçimlerin galibi oldu. AKP'nin lideri Erdoğan ise, zavallı yasaklı olduğundan seçilememişti! Başta bu yasağı delmek ve lider Erdoğan'ı Başbakan yapmak Türk militer devletinin hükümeti için, ayıp olmuştu. Alel acele Bağımsız SİİRT milletvekili Jet-pa dolandırıcısı ''Fadıl Akgündüz'ün'' milletvekilliği düşürülerek demokrasi kahramanı AKP lideri Erdoğan SİİRT'den Kürdistan'dan milletvekili seçilerek Başbakan ilan edilerek! Türkiye'nin ve Orta-doğunun başına getirilmiş olundu.
Bugün ise; seçilmiş olduğu Kürdistan'a ve SİİRT'e lanet okumaktadır. Her fırsatta sağıyla, soluyla, Kürdiyle, Lazıyla,Çerkeziyle, Ermenisiyle, Rumuyla, Alevisiyle, Hırıstiyanıyla, Süryanisiyle tüm uluslar ve milliyetlerle, AKP ve Erdoğan'ın inançlarla arası yoktur. Geçmişten aldığı Milli ideoloji, ve İslam teorisi dışında tüm inançlara kapalı ve yasaklıdır.
Ama; Amerikan emperyalizmi politikaları olarak Orta-doğu ve Asya ülkeleri üzerinde ılımlı İslam politikası ile ehlişetirecek Amerikan sofrasına hazır hale geliştirecek tek güç olarak Türkiye ve AKP hükümeti görülmektedir.
Öyle olmasa:Amerikan emperyalizmi tarafından ne desteklenir, nede hükümet seçilirdi. Bir ülke ekonomik ve siyasi olarak Amerikan emperyalizmine bağımlıysa bu ilkeleri yerine getirmekten başka şansıda yoktur.
Türkiye militer devletinin ve hükümetlerinin başka alternatifide yoktur. Orta-doğu'da ılımlı İslam politikasını hayata geçirmek için, AKP hükümeti; hükümet olduktan sonra adım adım Amerikan politikalarını hayata geçirmek olmuştur.
İlk başlarda Irak'ın işgali sırasında Amerikan emperyalizmine karşı şaşkın politika izlemiş olsada tezkerede olumsuz politikada çıkmış olsa da Amerikanın istediğide buydu.
Şaşırma politikasını hayata geçirmek gerekliydi. Güney Kürdistan'a güvendiği için, Türk militer devletinin ve AKP hükümetinin tezkere oylamasının pek belirleyci olamaycağı belirlenmişti.
Amerikan'ın her taraf dan Irak'ı işgal edeceği belliydi. Yani burda Güneyden Kürdistanlı güçlerin desteğini zaten almıştı. Diğer tarafdanda her yönden Irak'ı kuşatmıştı, bu durum da daimi müttekfiki ile çelişkiye ve gerginliğe düşmeye bir sebebep yoktu.
Amerika hesaplarını her zaman iyi hesaplamıştır. Bu durumda da, Türk militer devletinin AKP hükümetini nasıl yönlendireceğinin hesaplarını çok önceden hesaplanmıştır.
Strajesinide ona göre şekillendirmiş olmalı ki, Irak işgalini gerçekleştirmiş oldu. Bugüne kadar her ne kadarda Irak'da ikinci Vietnam senderumu, bataklığına saplanmış olsada Amerika Irak'da böl parçala taktiğini uygulamaktadır. Yani ömür boyu Irak halkını birbirine düşman yapmıştır. Sünnü, Hıristiyana, Alevi, Sünniye, yeziti Sünniye, Arabı, Kürde, Kürdi, Türkmene, tüm etnik kökenleri bir arada yaşama şansını yok ederek etnik ve dini inaçlara bölmüş durumdadır.
Bu bölünmüşlük! Aradan yüzyıllar geçsede düşmanlıklar bitmeyeceğinin işaretidir. Amerikan emperyalizmi tüm dünyada Irak imajını düzeltmek için; başta seçimlerde Amerikan halkına ve dünya kamuoyuna Barak Obama ile düzelteceğinin güvencesini vermişti. Dünya kamuoyunda Barak Obama, eski Başkan BUSH göre biraz umut vermişti. Ancak; Barak Obama seçim öncesi verdiği tüm vaatlerin altında ezilerek kalmıştı. Dünya kamuoyu şunu öğrenmiş oldu.Amerikan emperyalizmin başına hangi hükümet geçerse geçsin hepsi Amerikan emperyalizmin politikalarının dışına çıkmayacağı bilinmiş olundu.
O halde; Amerikan emperyalizmin politikaları ve ittifakları önceden belirlenmişti! Erbakan Başbakanken! ABD emperyalizmi, İsrail, Türkiye askeri işbirliğini imzalamışlardır.
Bundan sonra Türk militer devletinde hangi hükümet olursa olsun bu askeri anlaşmayı Orta-doğu ve Asya ülkeleri üzerinde uygulamak zorundadır. O halde AKP'de Amerikan emperyalizmi tarafından desteklenerek hükümet yapılmışsa Orta –doğu da Asya da bu poliikaları hayata geçirmekle yükümlüdür.
Bal tutan parmak yalanır hesabı gibi AKP'de adım adım Amerikan politikalarını hayata geçirmeye çalışmaktadır.
Bugün Amerikan emperyalizmi çıkarları doğrultusunda Suriye'yi ehlileştirerek Amerikan emperyalizminin hizmetine sunmuştur.
İran ile arabulucu rolünü üstlenerek Amerikan politikasına adım adım yaklaştırmıştır. Orta-doğunun büyük ismi İslam adına hareket eden Mısır ise, son Türkiye militer devletinin Mısır kapısn zorlayarak Filistin'in Hamas tarafına yardım amaçlı şovu ise; Orta-doğu ve İslam ülkeleri açısından Mısır'ın etkinliğini kırmak olmuştur.
Birinicisi; 2009'da İsrail dış işleri Bakanı Perez'e karşı Başbakan Erdoğan'ın şovu wann minut olmuştur. Bunlar bilinçli seçilmiş şovlardır. Orta-doğu da ve Asya ülkelerinde ve Arap İslam aleminin nabzını tutmak için, böyle bir şova ihityaç vardı bu şov ile İslam aleminin bri adım olmuştur. Çünkü; şimdiye kadar İslam ülkeleri içerisinde İsrail'e karşı tavır koyan olmamıştır.
İkincisi olarak da; Mısır dan Filistin'e Hamas kapısını zorlamak gerekirdi. Bir anda yardım amaçlı Filistin halkına yardıma götürmek imajı ile, Arap ve islam ülkeleri nezdinde Mısır'ı saf dışı ederek yerine Türk militer devletinin Arap ve İslam aleminde yerini almasından başka bir şey değildi.
Bugüne kadar Orta-doğu ve Filistin halkını düşünen Türkiye şimdiye kadar nerdeydi? Amerikan emperyalizmi tarafından yapay devlet olarak kurulan İsrail'i ilk tanıyan ülke ise,Türkiye militer devleti olmuştur. O zaman Filistin halkının ve İslam aleminin neresindeydi Türk militer devleti? 1967'de İsrail'in Amerikan emperyalizmin desteğiyle tüm Arap ülkeleri ve İslam ülkeleri olan Mısır, Suriye, Ürdün, Filistin, Lübnan,ı askeri işgal ederken neden sahip çıkmadı? 1982'de İsrail tüm Filistin, Suriye, Lübnan, a karşı savaşırken askeri işgal ederken neden sahip çıkmadı?
Bunlar birer soru işaretleri olarak yerlerini koruyacaktır????..... işte bizim toplum böyle sorgusuz, herşeyi kabullenen bastırılmış ve unutturulmuş bir toplumuz... kimse çıkıpta son yardım amaçlı MISIR'ı tepeleyerek Filistin'in Hamas tarafına geçmenin hesabı neydi? Soran oldumu? Gerçekten Filistin halkına yadım yapmakmı? Yoksa şov yaparak İslam aleminde Mısır'ın gücünün önüne geçmekmiydi?
Sonrasında İsrail'de Türk büyük elçisinin alçak sandalyede oturtulmasını kullanarak arap aleminde ve İslam aleminde Türk militer devletinin ne kadar tavırlı olduğunu yapay gündeme taşıyarak İslam aleminin gözdesi haline nasıl getirildi?
Yapay gündem günlerce haftalarca tartışıldı. İsrail ve Türk militer devleti birbirinden özür dileyerek yapay gündemi kapatarak! Dost olduklarını ve Orta-doğu da ve Asya'da askeri işbirliğini sürdüreceklerinin teminatını Amerikan emperyalizmine yıllar önce verdiklerinden! Tekrar deklere etmelerine ihtiyaç yoktur. Böylece yapay gündemle hareket ederek kamuoyunu nasıl aldatıldığının hesabını sormamak üzere kapatılmıştır....
Orta-doğu ve Asya'da Amerikan emperyalizmin politikaları işbirlikçileri ve Türkiye, İsrail, Suriye'de yeni dahil olmak üzere kusursuz olarak birbirinden yarışma ve derece alma mücadelesine dönüştürmüştür. Hedefde ki, İran'da bu sürece idrak etmiş olsa Orta-doğu ve Asya da dikensiz gül bahçesine olacak. Ilımlı İslam politikasıda islam aleminde Türk militer devleti ve AKP tarafından güçlendirmeye devam edecektir. Tutarmı? Tutmazmı? Yaşanan süreç gösterecektir.
Tabii ki, AKP hükümetinin ülkede Kürt sorunu, demokratikleşme oyunu tutmamıştır. AKP hükümetinin sağına, soluna saldırarak! Emekçi sınıfları ezerek ve Tekel işçilerini, tüm çalışanları düşman saymaya devam ettiği müddetçe! Kürt sorunun da; yalan söyleyerek Kürt halkını kandırarak açılım yapacağım diyerek aldatan AKP hükümeti Kürt halkından intikam almaya dönüştürerek! Seçilmiş Belediye başkanlarını kelepçe takarak tutuklayıp zindana tıkmaya devam ettiği sürece ve Kürdistan da savaşa devam edildiği sürece! PKK' yi bitirme naraları politikaları ile devam ederse! Ömür boyu Kürdistandan tek oy alamazsınız AKP hükümeti! Kendiniz bitersiniz.... yapay gündemlerle bir yere varamazsınız!!!!! Yalanla yapay gündemlerle Kürt ve Türk halkının sabrını taşırmayın yeter!!!Mehmet ÖZCAN
Türkiye İsrail büyük elçisi İsrail Dış İşleri Bakanlığına çağrılarak alçak koltuğa oturtularak küçük düşürüldüğü kompleksi ile nerdeyse yapay gündem yaratılarak İsrail ve Türkiye düşmanlığı havalarda uçuşdu ve kayıkçı dövüşüne dönüştü.
Sanki bir anda Orta-doğu'da İsrail, ABD, Türkiye askeri işbirliği sonamı eriyor? Sorusunu soranlar?söyleyenler çok oldu. Burjuva görsel basın ve yazarları yapay gündemi biranda İsrail – Türkiye ilişkilerin biteceğini dahi yazdılar. Burda acaba sorusu??? İşaretleri ile bir birine soru sordular. Acaba doğrumu?
Sorun aslında arasıra yapay gündemlerle gündemi doldurmaktan öte bir şey değildi. Çünkü;Orta-doğu da siyasi politika ne Türkiyesiz nede İsrailsiz oluşabilir! Bölgede ABD emperyalizminden ve işbirlikçileri, İsrail ve Türkiye'den habersiz tek bir kuş sesi dahi ötemez.
Bu aslında Orta-doğu poltikasın da bir değişim değil, tam tersine! Türkiye'nin İslam aleminde Amerika tarafından oynamak istediği Türkiye'ye yüklediği bir misyon vardır. Dünyada ılımlı İslam politikasının hayata geçirelerek radikal İslamın teşhir ve mahkum edilmesidir... bugünde yapılan budur. Yoksa Tayip Erdoğan'ın ve AKP hükümetinin İsrail'i ve Yahudi politikasının ilişkileri kopararak İslam dünyasının gözdesi olacağını düşünenler çoktan yanılmışlardır.
Amerikan emperyalizmi bir ülkede hükümeti desteklerken oturup düşünmek gerekir? AKP hükümetide hükümet olmazdan önce; Refah partisi (Erbakan)dan ayrılarak boşuna Fetullah'ın çocukları olarak! Erdoğan ve Gül'ün seçilmesi tesadüf değildir. Buna Amerika'da yaşayan Fetullah Gülen'in desteğini de eklersek yanılmamış oluruz.
Amerikan politikası yeşil kuşak ve İslamı desteklerken! Sovyet sosyalizmin çöküşünü hızlandırmak için, Sovyetlerin Afganistan'ı işgal etmesinden yararlanarak dünya da yeşil islam kuşağı'nın gelişmesine ve Müslümanların desteklenmesini ön görerek bizat bugün başına dolarlar serdiği Usama Bin Ladin'e! CİA vasıtasıyla maddi ve silah yardımıyla Taliban örgütünü kurdurarak Sovyet sosyalist sistemine karşı Afganistan'da savaşı başlatmış oldu.
Ne zaman ki, Sovyet sosyalizmi sona erdi! Yeşil kuşak ve radikal İslamın düğmesine basılarak. 11 Eylül ikiz kuleleri eylemi ile birlikte radikal İslamın ipi çekilerek düşman ilan edildi.
Yani Sovyet sosyalizmine karşı (Yeşil kuşak) radikal İslam'ın desteklenmesi artık son bularak uluslar arası terör örgütü olarak görülerek mücadele edilmesi Amerikan emperyalizmi tarafından dikte edilerek tüm dünyada ilan edilmiş olundu.
11 Eylül eylemiden sonra; tüm dünyada Amerika tarafından kurulan Taliban örgütü ve Usame Bin Ladin terör örgütü ve lideri olarak hedef tahtası ilan edilmiş olundu. Afganistan işgalide Taliban örgütü ve Usame Bin ladin'e karşı yapılmış bir işgaldi. Aradan 9 yıl geçmesine rağmen ne Taliban yok edildi, nede Usame Bin Ladin yakalandı nede öldürüldü. Çünkü; ''Franckschtein'i'' kendi yarattı! Fakat insanın kendi yarattığını öldürmek kadar zor bir şey yoktur.
Afganistan işgali bence Taliban nede Usame Bin Ladin'dir! Amerikan'ın emperyalizmin Asya ülkeleri üzerinde işgal ve hakimiyetini pekiştirmesidir. Bugün de Afganistan'da Amerika ve NATO askeri gücünü artırırken, savaşı Pakistan'a doğru taşıdığını görmekteyiz. Tabii bu Taliban ve radikal İslam sayesinde olmuştur.
Bu arada; Orta-doğunun yaramaz çocuğunun diğer ismi ise, Saddam Hüseyin'di Saddam da Amerikan emperyalizmi tarafından şişirildi. 8 yıl İran Molla rejimine karşı savaştırıldı. Sonrada zamanı geldiğinde Saddam'ı saf dışı etmek için, Irak'da nükler tesisler ve kimyasal silahlar gerekçesiyle saldırı planı hazırlanmış oldu.
Ayrıca Irak'a karşı aynı gerekçenin diğer adı ise, Saddam'ın Taliban'ı desteklediği ve yardım yataklık ettiği gerekçesi ile Saddam'a karşı 2003'de Amerikan emperyalizmi ve diğer emperyalist ülkelerin desteği ile işgal edilerek Saddam rejimi yok edilerek Saddam ve devlet yönetimi idam edilerek son verilmiş olundu. Ancak Amerika Irak işgali ile, ikinci bir Vietnam sendorumu yaşamaktadır. Düştüğü bataklıktan çıkmak için çırpınmaktadır.
Bunun için; Türkiye büyük önem taşımaktadır. Yukarıda açıklamaya çalıştığım noktalar arasında bunu ifadeye etmeye çalışdım. Yani Türkiye askeri güç olarak dünyanın sayılı orduları arasındadır. Amerikan emperyalizmi Orta-doğu ve Asya üzerinde politikalarını pratige geçirmek için, Türkiye'ye ve ılımlı İslam politikasına ihtiyacı vardır.
Refah partisi ve Erbakan'ın Başbakanlığı elinden alınırak partisi kapatılırken! İçinde ki, cevherler Fetullah Gülen tarafından keşf edilerek Amerikan emperyalizme sunulmuş oldu. Radikal İslamın tasfiyesi olarak Refah partisi hızla kapatılarak Erbakan yasaklı ve mahkum edilmiş olundu.
Hızla Amerika ve Fetullah Gülen desteği ile Refah partisinden istifa eden cevherler (Erdoğan, Gül) kısa sürede AKP kurarak yasaklı olan Erdoğan'a rağmen kurulmuş olundu. Amerikan emperyalizmin desteği ve Fetullah Gülen desteği ile maddi manevi ve medya desteğini alarak Türkiye yönetimine oturmuş oldu.
Çünkü; süreç hızla Amerikan emperyalizmin lehine çalışmaktaydı. Orta-doğu ve Asya ülkelerinde hızla Amerika aleyhine politikalar gelişmekteydi. Bunu Orta-doğu ve Asya ülkelerine karşı durduracak tek güç ise, İslam ülkesi olan Türkiye yapabilirdi. Radikal İslama karşı ılımlı İslam politikasını hayata geçirecek güç ise; Türkiye'de Erdoğan ve Gül tarafından kurulan AKP'den başkası olamazdı....
İlk seçimlerde Amerikan emperyalizmin ve Fetullah Gül'ün desteği ve medyaya verilen pay sonuncu AKP seçimlerin galibi oldu. AKP'nin lideri Erdoğan ise, zavallı yasaklı olduğundan seçilememişti! Başta bu yasağı delmek ve lider Erdoğan'ı Başbakan yapmak Türk militer devletinin hükümeti için, ayıp olmuştu. Alel acele Bağımsız SİİRT milletvekili Jet-pa dolandırıcısı ''Fadıl Akgündüz'ün'' milletvekilliği düşürülerek demokrasi kahramanı AKP lideri Erdoğan SİİRT'den Kürdistan'dan milletvekili seçilerek Başbakan ilan edilerek! Türkiye'nin ve Orta-doğunun başına getirilmiş olundu.
Bugün ise; seçilmiş olduğu Kürdistan'a ve SİİRT'e lanet okumaktadır. Her fırsatta sağıyla, soluyla, Kürdiyle, Lazıyla,Çerkeziyle, Ermenisiyle, Rumuyla, Alevisiyle, Hırıstiyanıyla, Süryanisiyle tüm uluslar ve milliyetlerle, AKP ve Erdoğan'ın inançlarla arası yoktur. Geçmişten aldığı Milli ideoloji, ve İslam teorisi dışında tüm inançlara kapalı ve yasaklıdır.
Ama; Amerikan emperyalizmi politikaları olarak Orta-doğu ve Asya ülkeleri üzerinde ılımlı İslam politikası ile ehlişetirecek Amerikan sofrasına hazır hale geliştirecek tek güç olarak Türkiye ve AKP hükümeti görülmektedir.
Öyle olmasa:Amerikan emperyalizmi tarafından ne desteklenir, nede hükümet seçilirdi. Bir ülke ekonomik ve siyasi olarak Amerikan emperyalizmine bağımlıysa bu ilkeleri yerine getirmekten başka şansıda yoktur.
Türkiye militer devletinin ve hükümetlerinin başka alternatifide yoktur. Orta-doğu'da ılımlı İslam politikasını hayata geçirmek için, AKP hükümeti; hükümet olduktan sonra adım adım Amerikan politikalarını hayata geçirmek olmuştur.
İlk başlarda Irak'ın işgali sırasında Amerikan emperyalizmine karşı şaşkın politika izlemiş olsada tezkerede olumsuz politikada çıkmış olsa da Amerikanın istediğide buydu.
Şaşırma politikasını hayata geçirmek gerekliydi. Güney Kürdistan'a güvendiği için, Türk militer devletinin ve AKP hükümetinin tezkere oylamasının pek belirleyci olamaycağı belirlenmişti.
Amerikan'ın her taraf dan Irak'ı işgal edeceği belliydi. Yani burda Güneyden Kürdistanlı güçlerin desteğini zaten almıştı. Diğer tarafdanda her yönden Irak'ı kuşatmıştı, bu durum da daimi müttekfiki ile çelişkiye ve gerginliğe düşmeye bir sebebep yoktu.
Amerika hesaplarını her zaman iyi hesaplamıştır. Bu durumda da, Türk militer devletinin AKP hükümetini nasıl yönlendireceğinin hesaplarını çok önceden hesaplanmıştır.
Strajesinide ona göre şekillendirmiş olmalı ki, Irak işgalini gerçekleştirmiş oldu. Bugüne kadar her ne kadarda Irak'da ikinci Vietnam senderumu, bataklığına saplanmış olsada Amerika Irak'da böl parçala taktiğini uygulamaktadır. Yani ömür boyu Irak halkını birbirine düşman yapmıştır. Sünnü, Hıristiyana, Alevi, Sünniye, yeziti Sünniye, Arabı, Kürde, Kürdi, Türkmene, tüm etnik kökenleri bir arada yaşama şansını yok ederek etnik ve dini inaçlara bölmüş durumdadır.
Bu bölünmüşlük! Aradan yüzyıllar geçsede düşmanlıklar bitmeyeceğinin işaretidir. Amerikan emperyalizmi tüm dünyada Irak imajını düzeltmek için; başta seçimlerde Amerikan halkına ve dünya kamuoyuna Barak Obama ile düzelteceğinin güvencesini vermişti. Dünya kamuoyunda Barak Obama, eski Başkan BUSH göre biraz umut vermişti. Ancak; Barak Obama seçim öncesi verdiği tüm vaatlerin altında ezilerek kalmıştı. Dünya kamuoyu şunu öğrenmiş oldu.Amerikan emperyalizmin başına hangi hükümet geçerse geçsin hepsi Amerikan emperyalizmin politikalarının dışına çıkmayacağı bilinmiş olundu.
O halde; Amerikan emperyalizmin politikaları ve ittifakları önceden belirlenmişti! Erbakan Başbakanken! ABD emperyalizmi, İsrail, Türkiye askeri işbirliğini imzalamışlardır.
Bundan sonra Türk militer devletinde hangi hükümet olursa olsun bu askeri anlaşmayı Orta-doğu ve Asya ülkeleri üzerinde uygulamak zorundadır. O halde AKP'de Amerikan emperyalizmi tarafından desteklenerek hükümet yapılmışsa Orta –doğu da Asya da bu poliikaları hayata geçirmekle yükümlüdür.
Bal tutan parmak yalanır hesabı gibi AKP'de adım adım Amerikan politikalarını hayata geçirmeye çalışmaktadır.
Bugün Amerikan emperyalizmi çıkarları doğrultusunda Suriye'yi ehlileştirerek Amerikan emperyalizminin hizmetine sunmuştur.
İran ile arabulucu rolünü üstlenerek Amerikan politikasına adım adım yaklaştırmıştır. Orta-doğunun büyük ismi İslam adına hareket eden Mısır ise, son Türkiye militer devletinin Mısır kapısn zorlayarak Filistin'in Hamas tarafına yardım amaçlı şovu ise; Orta-doğu ve İslam ülkeleri açısından Mısır'ın etkinliğini kırmak olmuştur.
Birinicisi; 2009'da İsrail dış işleri Bakanı Perez'e karşı Başbakan Erdoğan'ın şovu wann minut olmuştur. Bunlar bilinçli seçilmiş şovlardır. Orta-doğu da ve Asya ülkelerinde ve Arap İslam aleminin nabzını tutmak için, böyle bir şova ihityaç vardı bu şov ile İslam aleminin bri adım olmuştur. Çünkü; şimdiye kadar İslam ülkeleri içerisinde İsrail'e karşı tavır koyan olmamıştır.
İkincisi olarak da; Mısır dan Filistin'e Hamas kapısını zorlamak gerekirdi. Bir anda yardım amaçlı Filistin halkına yardıma götürmek imajı ile, Arap ve islam ülkeleri nezdinde Mısır'ı saf dışı ederek yerine Türk militer devletinin Arap ve İslam aleminde yerini almasından başka bir şey değildi.
Bugüne kadar Orta-doğu ve Filistin halkını düşünen Türkiye şimdiye kadar nerdeydi? Amerikan emperyalizmi tarafından yapay devlet olarak kurulan İsrail'i ilk tanıyan ülke ise,Türkiye militer devleti olmuştur. O zaman Filistin halkının ve İslam aleminin neresindeydi Türk militer devleti? 1967'de İsrail'in Amerikan emperyalizmin desteğiyle tüm Arap ülkeleri ve İslam ülkeleri olan Mısır, Suriye, Ürdün, Filistin, Lübnan,ı askeri işgal ederken neden sahip çıkmadı? 1982'de İsrail tüm Filistin, Suriye, Lübnan, a karşı savaşırken askeri işgal ederken neden sahip çıkmadı?
Bunlar birer soru işaretleri olarak yerlerini koruyacaktır????..... işte bizim toplum böyle sorgusuz, herşeyi kabullenen bastırılmış ve unutturulmuş bir toplumuz... kimse çıkıpta son yardım amaçlı MISIR'ı tepeleyerek Filistin'in Hamas tarafına geçmenin hesabı neydi? Soran oldumu? Gerçekten Filistin halkına yadım yapmakmı? Yoksa şov yaparak İslam aleminde Mısır'ın gücünün önüne geçmekmiydi?
Sonrasında İsrail'de Türk büyük elçisinin alçak sandalyede oturtulmasını kullanarak arap aleminde ve İslam aleminde Türk militer devletinin ne kadar tavırlı olduğunu yapay gündeme taşıyarak İslam aleminin gözdesi haline nasıl getirildi?
Yapay gündem günlerce haftalarca tartışıldı. İsrail ve Türk militer devleti birbirinden özür dileyerek yapay gündemi kapatarak! Dost olduklarını ve Orta-doğu da ve Asya'da askeri işbirliğini sürdüreceklerinin teminatını Amerikan emperyalizmine yıllar önce verdiklerinden! Tekrar deklere etmelerine ihtiyaç yoktur. Böylece yapay gündemle hareket ederek kamuoyunu nasıl aldatıldığının hesabını sormamak üzere kapatılmıştır....
Orta-doğu ve Asya'da Amerikan emperyalizmin politikaları işbirlikçileri ve Türkiye, İsrail, Suriye'de yeni dahil olmak üzere kusursuz olarak birbirinden yarışma ve derece alma mücadelesine dönüştürmüştür. Hedefde ki, İran'da bu sürece idrak etmiş olsa Orta-doğu ve Asya da dikensiz gül bahçesine olacak. Ilımlı İslam politikasıda islam aleminde Türk militer devleti ve AKP tarafından güçlendirmeye devam edecektir. Tutarmı? Tutmazmı? Yaşanan süreç gösterecektir.
Tabii ki, AKP hükümetinin ülkede Kürt sorunu, demokratikleşme oyunu tutmamıştır. AKP hükümetinin sağına, soluna saldırarak! Emekçi sınıfları ezerek ve Tekel işçilerini, tüm çalışanları düşman saymaya devam ettiği müddetçe! Kürt sorunun da; yalan söyleyerek Kürt halkını kandırarak açılım yapacağım diyerek aldatan AKP hükümeti Kürt halkından intikam almaya dönüştürerek! Seçilmiş Belediye başkanlarını kelepçe takarak tutuklayıp zindana tıkmaya devam ettiği sürece ve Kürdistan da savaşa devam edildiği sürece! PKK' yi bitirme naraları politikaları ile devam ederse! Ömür boyu Kürdistandan tek oy alamazsınız AKP hükümeti! Kendiniz bitersiniz.... yapay gündemlerle bir yere varamazsınız!!!!! Yalanla yapay gündemlerle Kürt ve Türk halkının sabrını taşırmayın yeter!!!Mehmet ÖZCAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)