4 Eylül 2009 Cuma

Vatan mı türban mı?

Şeriatçının namusu ne:
Vatan mı türban mı?

Hamas’tan türban açılımı
Gazeteler geçtiğimiz günlerde Filistin’den yeni bir haber verdi. Yıllardır İsrail askerleriyle çatışmalara, intifada haberlerine, Filistinli örgütlerin eylem haberlerine alışığız. Hatta Filistinlilerin kendi aralarındaki çatışma haberlerini almak bile artık üzülmemize karşın gene de alıştığımız şeyler. Fakat bu seferki ne bir direniş haberi ne de İsrail’in yaptığı bir katliamın acı haberi. Fakat bu haber de en az daha öncekiler kadar önemli ve geldiğimiz noktayı açıklamak açısından kritik…

Bilindiği gibi son yıllarda Gazze Şeridi, Şeriatçı Hamas’ın kontrolü altında. Hamas, Gazze’de bir mikro Şeriat rejimi kurmayı “başardı”. Fakat biliyorsunuz bu uğurda da Filistin vatanını bölmeyi ve Arafat’ın mirasını ayaklar altına almayı da “başardı”. İşte Hamas’ın kurduğu Şeriat hükümetinin Eğitim Bakanı Mahmut Ebu Hassira, Fransız AFP haber ajansına yaptıkları o çok müthiş icraatı açıklamış: “Tüm kız öğrencileri cilbab (pardösü ve türban) giymeye çağırıyoruz”.

Hamas rejimi düşünmüş taşınmış “Acaba Filistin için ne yapmalıyız” diye kendi kendine sormuş ve en sonunda kız öğrencileri türbana sokmaya karar vermiş! Okulların kapısına bildiriler asılmış ve Hıristiyan Arap öğrenciler de dahil olmak üzere tüm kızların Hamas’ın belirlediği tek tip türbanlı kıyafeti giymelerini zorunlu ilan etmiş. Bununla da hızını alamayan Hamas, kızların gittiği okullardaki erkek öğretmenleri de bayan öğretmenlerle değiştirmiş. Ebu Hassira bunu da şöyle açıklamış: “Biz Müslüman bir toplumuz, İslam dini yedi yaşından itibaren cinsiyet ayrımını öngörüyor. Bu çerçevede erkek öğretmenler yerine kadın öğretmenler yerleştirdik.”

Eminiz ki bir Hamas militanına “Bağımsız ama laik bir Filistin’de mi yoksa İsrail ablukası altındaki mikro Şeriat devleti Gazze’de mi yaşamak istersin?” diye sorsak alacağımız cevap tabii ki ikinci seçenek yönünde olur. Şeriatçı açısından vatan gibi bir tercih yoktur, Şeriat diye bir tercih vardır ancak. Aslında Şeriatçının vatan diye bir kavramı bile yoktur. Çünkü vatan milletle tanımlanır ama onlar millet kavramını kabul etmezler. Şeriat kurallarının geçerli olması onlar için yeterli olur. Onun dışında ülkenin, halkın hangi koşullar altında bulunduğunun çok önemi kalmamıştır.

Onlar için Arafat’ın yönettiği Filistin “dar-ül harp” olmuştu. Fakat İsrail’in izin verdiği kadar yaşayabilen Gazze “dar-ül İslam”dır. Bu açıdan Hamas da tüm Şeriatçılar da Filistin’in durumunu zafer olarak algılayabilirler. Bugün Gazze’de Şeriat ve onun simgesi olan türban var ama vatan yok...

Hamas’tan AKP’ye Şeriatçı vatansızlık

Hep Filistin ve Türkiye’nin ortak kaderinden bahsederiz. Ortadoğu’da emperyalist kuşatma karşısında gerçekten de iki önemli direniş odağı Türkiye ve Filistin oldu. Yine Ortadoğu uluslarının örnek devrimcileri ve Ulusal Kurtuluşçuları her zaman Atatürk ve Arafat’tı. İkisinin ortak mirası da bugün bizler için vazgeçilmez yol gösterici olma durumunu koruyor ve koruyacak…

Fakat bugün bu ortak kader kötü bir boyutta kendini ortaya koyuyor.

Filistin bir taraftan katliamda boğulup bir taraftan da Hamas Şeriatçılığının elinde Ulusal Kurtuluşçu, devrimci geçmişini kaybederken, Türkiye de AKP’nin vatansız Şeriatçılığının elinde. Aynı Hamas gibi AKP rejimi de kendi Şeriatçı ideolojisinin geçerliliğini sağlamak adına ABD emperyalizminin her dediğini yapacak, her tavizi verecek ve son noktada vatanı ortadan kaldıracak noktada. Özellikle son haftalarda Türkiye’nin tek gündemini oluşturan AKP’nin Sevr açılımı ile bu durum daha da acı bir şekilde Türk halkının önüne konulmuş oldu.

Az önce Hamaslı’ya sorduğumuz sorunun bir benzerini AKP’li Şeriatçıya sorarsak alacağımız cevap farklı olmayacaktır. “Türkiye’de türban ve Şeriat olmasın mı, yoksa Şeriat gelsin ama vatan bölünsün mü?” diye sorsak AKP’li Şeriatçı faşist de muhakkak türbanı seçer. Türban olsun da vatan kimin umurunda?

Bugün ABD güdümünde, AKP Türk vatanını parçalıyor, şehitlerin kanıyla sulanan toprağı PKK ile pazarlık meselesi haline getiriyor. Bunu ulus devletten, Ordu’dan ve milliyetçilikten nefret ettiği için yapıyor. Bunlar onun gözünde hayal ettiği Şeriatın en önemli engelleyicileri. Yolundaki bu engelleri temizlemek için Şeriatçı; bırakalım bölünmeyi onaylamayı, PKK ile aynı tavrı almayı, Şeytanla bile işbirliği yapmaktan kaçınmayacaktır. Nitekim yılların “büyük şeytan”ı ABD’nin desteği de bunların en önemli dayanağıdır.

Filistin’de de Türkiye’de de Şeriatçı aynı vatansızlık hastalığı ile tavır alıyor. Fakat bu hastalığın derdini çekenler ise sadece ezilen Türk ve Arap ulusları oluyor. Şeriat kuvvetleniyor ama vatan zayıflıyor. İşte denklemin kısa tarifi de bu…

Şeriatçının “namusu” ve bizim namusumuz

Hamas yedi yaşındaki kızları türbana sokarak bir zafer kazandığını düşünüyor. Hamas, kızları erkek öğretmenlerden ayırarak Filistin’in namusunu koruduğunu sanıyor. Evet; bunlar gerçekten de Hamas’ın en baştan beri hedefledikleri. Ve bugün Hamas bu hedeflerine ulaşmış durumda. Filistinli kız öğrencilerin türbana girdiği bir Şeriat rejimi var bugün orada ama artık Filistin diye bir vatan yok…

Türkiye’de ise günden güne Şeriatçılaşan, kadınların daha çok türbana sokulduğu, toplumsal hayattan soyutlandığı bir düzen var. Her geçen gün Türk toplumunun tüm kritik noktalarının imamların hakimiyetine girdiği bir siyasal ortam kuruldu. AKP ve onun hayata geçirmek istediği rejim kökleşiyor. Bu da AKP’nin zaferi… Ama AKP bu zaferi kazanırken Türk milletine ulusal bağımsızlığını ve vatanın bütünlüğünü kaybettiriyor. AKP’nin zaferi, Türk milletinin yenilgisini getiriyor. Bu yenilgi onun ön koşulu oluyor.

İşte Şeriatçılık batağının iki Müslüman ulusu, iki ezilen ulusu getirdiği nokta bu… Bir tarafta birilerinin delicesine peşinden koştuğu Ortaçağ özlemleri var, diğer tarafta da ulusların bağımsızlığı ve özgürlüğü. Şeriatçının karşımıza getirdiği kendi türbanlı, haremlik-selamlıklı namus anlayışı yükselirken ezilen ulusun varlığı ortadan kalkıyor, ulus parçalanıyor, esir ediliyor.

Bizim açımızdan vatansız bir namus olamayacağı açık. Onların namusu yedi yaşındaki kızları türbana sokmaktan ibaret. Bu çağdışı ve insanlığa sığmaz anlayışı topluma dayatmak onlar adına en namuslu tavır oluyor. Fakat ortada Filistin vatanını bırakmamak, Türkiye’nin Sevr’e gidişinin yollarını döşemek bu sonuca ulaşmanın tek yolu…

Vatanı savunmak dışında bir namus yok. Türbanlı ama vatansız bir ideolojiyi savunmak da olabilecek en büyük namussuzluk. Şeriatçılar biraz namuslu olsalardı kız çocuklarının peşini bırakıp, İsrail’le, PKK’yla ve ABD emperyalizmiyle uğraşırlardı.

Gerçek namus nerde mi? Tabii ki Atatürk’ün ve Arafat’ın vatan savunmasının laik cephesinde… Çünkü laikliğin olduğu yerde vatan da namus da var. Şeriatın olduğu yerde ise ikisi de yok. Kaya Ataberk

Hiç yorum yok: