27 Şubat 2009 Cuma

Tuzağın Farkında mıyız?



5-6 yıldır bankalar ve çeşitli kredi kuruluşları ; esnafa, çiftçiye ve işçiye kredi vermek için adeta birbirleriyle yarışıyorlar.Hatta bankaların önlerine işporta tezgâhı gibi stantlar açıyorlar.Ne alaka şöyle uzaktan bakınca sanki hayırsever kurumlar gibi para dağıtıyorlar, insan imrenmiyor değil.Neyse konuyu şöyle ufaktan araştırınca bir bakıyorsun ne tesadüf ki ülkemizdeki bankaların %80'i yabancı sermayeli.Milli banka diye birşey yok denecek kadar az.İşte tuzaklar burada başlıyor.Nasıl mı?.Tabi ki bakkalda peynir ekmek satarcasına ev kredileri,otomobil kredileri, ticari krediler...Hepsi ipotekli.Kimi arsasını kimi evini , çiftçiler tarlasını...Sonuç : Evler de tarlalar da birer birer hacizlik olup yabancı sermayenin eline geçmiş olacak.Bir sonraki nesil ya savaşarak evlerini-tarlalarını geri alacak, yada kaderine razı gelip kendi vatanında kiracı olacaklar.Ta ki bir Mustafa Kemal gelene kadar...O da zor olduğuna göre vay memleketim vay...Yazık değil mi çocuklarınıza, torunlarınıza?Onların geleceğini ateşe atıyorsunuz,geleceklerini ipotek ediyorsunuz.Yazık değil mi onca şehitlerimize, yazık değil mi onca gazimize.Ey ahali ! Bir Mustafa Kemal daha gelmez ! Aklınızı başınıza toplayın...Biraz kafanızı kaldırın ve bakın etrafınıza, yarınlarımızı ipotek etmeyelim...

26 Şubat 2009 Perşembe

Tayyip'e Kızmayın


Tayyip'e neden kızarlar anlamak çok zor.Adam iktidara gelir gelmez ilk önce yapacaklarını bir bir anlattı, açıkça ben iyi pazarlamacıyım dedi aynı zamanda BOP projesinin eş başkanıyım diye bağıra bağıra açıklamalar yaptı.Kimsenin sesi çıkmadı.Şimdi niye kendinizi yırtıyorusunuz anlamak güç.Mecliste kürtçe konuşuluyor diye meclis başkanı yayını keser...Yahu siz değilmisiniz kürtçe trt kanalı açan?Siz değilmisiniz üniversitelerde kürtçe kürsülerin açılması için açılımlar yapan?Peki büyük ortadoğu projesinin ortadoğu'nun ve Türkiye'nin yeniden şekillenmesi olduğunu bilmeyen mi var?Anlamak çok zor bu insanları .Ey Türk Halkı , uyan uzayda mı yaşıyorsunuz? Senin başkanın kendisine verilen görevi layıkıyla yapıyor.Sen ne yapıyorsun?Türk gençliği uyan artık, yarın çok geç olacak Allah aşkına hiç mi merak etmiyorsunuz bizim başkan BOP'un eş başkanı neymiş bu BOP diye bir bakın şu BOP haritasına ülken için bu zahmette bulunun.NeymişBOP ? Başkanına da kimse kızmasın adam işini yapıyor.Unutmayın "Sermayenin ideolojisi yoktur".

25 Şubat 2009 Çarşamba

Sağcılar cambaz Solcular delikanlı olur

Özgür Erdem'im bir yazısını okudum.Olduğu gibi aktaracağım herkes okusun diye :

Sağcılar cambaz
Solcular delikanlı olur


Deniz’in Filistin’den aldığı ve ölümüne kadar yanından ayırmadığı “fedai kimliği”.


Mahir’lerin infaz ettiği İsrail Başkonsolosu Elrom’un cesedi.

Konsolos katilleri bulunamadı

Konsolos böyle bulundu

Aman Allahım neler oluyor! Tayyip Erdoğan’ın konuştuğu mitingde “Kahrolsun İsrail” sloganları atılıyor...

Bir dakika, bir dakika...

“Tayyip’i hiç sevmem, ama bu yaptığıyla gurur duydum” demeden önce şu soruları bir yanıtlayın:

Peki bizzat İsrail’e gidip Şaron’la samimi pozlar veren kimdi? Tayyip!

Şimon Peres’i, hani şu Davos’ta sözüm ona “rezil ettiği” Peres’i, Türkiye’ye çağırıp Meclis’te konuşturan kimdi? Tayyip!

İsrail’le ticaret hacmimiz kimin iktidar döneminde 8 kat arttı? Tayyip’in!

Gazze saldırısından çok değil 10 gün önce, İsrail’e 150 milyon dolarlık yeni bir askeri ihale veren kimdi peki? Tayyip tabii ki!..

Neyse uzatmayalım...

Ama son olarak şu soruyu da soralım: İsrailli pilotlar alçak uçuş eğitimlerini nerede alıyor? Türkiye’de! Kimin iktidarında? Tayyip’in!

Gördünüz mü neler oluyor, neler...

Türkiye böyle bir iki yüzlülük, bu tür bir cambazlık görmedi...

Tayyip’in karısı Emine Erdoğan, gözyaşı döküyordu ya Gazze’deki çocuklar için. Pişmanlıktan mı?.. Suçluluk duygusuyla mı zırlıyordu dersiniz?..

***

Aslında biz sağcıların bu tür cambazlıklarına alışkınız. Hem Müslümanız diye oy toplarlar, hem de Irak’ta yüz binlerce Müslümanı öldüren ABD’yi desteklerler...

Ama hiçbir sağcı parti bugüne kadar şu Tayyip kadar cambaz olamadı.

Burada Tayyip’in cambazlıklarının çok üzerinde durmayacağız... “İsrail’e karşı Türk milletinin sesini duyurduk” diyor ya Tayyip. Ona yanıt verme ihtiyacını hissettik. Çünkü hayatı emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadeleyle geçmiş Deniz, Mahir gibi 68’in devrimci önderlerine haksızlık olacağını düşündük.

İsterseniz devrimcilerin, solcuların Filistin’e destek ve İsrail’e tepki anlayışını Tayyip’inkiyle bir karşılaştıralım...

***

Dünya tarihinde İsrailli bir diplomata yönelik en büyük eylemi yapmak kime nasip olmuştur dersiniz? Türk devrimcilere! İsrail’in İstanbul Konsolosu Efraim Elrom, 17 Mayıs 1971’de Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Hüseyin Cevahir tarafından kaçırıldı.

Bugün “Kahrolsun İsrail” diye bağıranların hiçbir zaman Amerikan emperyalizminden bahsettiğini duyamazsınız. İsrail’i suçlarken de ya çocuk öldürmesinden bahsederler ya da orantısız güç kullanmasından. Sanki daha az insan öldürse kabul edilebilecekmiş gibi... İsrail’in başlı başına terörist bir devlet olduğunu haykıramazlar. Mahir’ler ise Elrom’u kaçırdıklarını Türk milletine şöyle duyurmuşlardı:

“Ortadoğu halklarının baş düşmanı Amerikan emperyalizminin maşası Siyonist İsrail’in Türkiye Başkonsolosu olan ve de ülkemizdeki Siyonist hareketlerin organizasyonunda önemli rolü olan efraim Elrom kaçırılmıştır.”

Gördünüz mü? İfadeler gayet net. Ve gerektiği kadar kısa. Öyle uzun laf salataları, “tavrım moderatöreydi” kıvırmaları, Davos’un hemen peşi sıra yapılan “İsrail’le kurduğumuz diplomatik ilişkileri kesme niyetimiz yok” gibi “özür” açıklamaları yok...

Ve... Mahir’ler Elrom karşılığında Deniz Gezmiş dahil bütün devrimci tutsakların salıverilmesini ister. İstek yerine getirilmez. Hatta 12 Mart cuntası baskıyı artırır. Gözaltılar, infazlar, işkenceler arar. Bunun üzerine Elrom infaz edilir.

Tabii bu eyleme İsrail ve ABD’nin tepkisi çok sert olur. CIA ve MOSSAD infazda bulunan Mahir, Hüseyin ve Ulaş’ın yakalanması için MİT’e sürekli istihbarat sağlar. Kızıldere de MOSSAD’ın destekleriyle gerçekleşir.

Anlayacağınız Elrom eyleminin bedeli ağırdır. Ve bu bedeli ödemekten geri kalmamıştır Mahir’ler.

***

Devrimci gençliğin İsrail karşıtı tek eylemi bu değildir tabii... 67’de Arap-İsrail Savaşı ve 68’de İsrail’in Ürdün’e yaptığı saldırılar Devrimci Gençler tarafından sürekli protesto edilir. Tabii eylemler basit birer protestoyla sınırlı kalmaz. Devrimci Gençler 69’dan itibaren gruplar halinde Filistin’e giderek Filistinli devrimci örgütlerin kamplarında eğitim alır. Sinan gibileri İsrail karakollarına yönelik baskınlara bizzat katılır.

Filistin’e gitmeyen tek bir devrimci gençlik önderi yoktur (Bir tek Mahir! O da zaten Elrom’u infaz etti).

Sağcılar içinse durum farklı. Bütün sağcı liderler icazeti ABD’den alır. Demirel’in AP Genel Başkanı olmak için ABD Başkanıyla resimlerini nasıl dağıttığını hatırlayın bir...

Anlayacağınız 68’de solculuğun yolu Filistin’den, sağcılığınsa ABD’den geçiyordu...

***

Burada sağ ile sol arasındaki ayrımı iyi görmemiz gerekiyor: Dünya görüşleri ve ahlak anlayışları arasındaki o derin zıtlık.

Sağ, sömürü demektir. Yalnızca ezilenlerin malı mülkünün sömürülmesi değil ama. Her tür iyi niyetli samimi duygunun sömürülmesi... Sağın iktidarda kalmasının en önemli yöntemidir bu.

“Filistin sömürüsü” bunun en güzel örneğidir. Başta da belirttiğimiz gibi Türkiye tarihinin İsrail’le en sıkı fıkı ilişki kurmuş iktidarının çıkıp da Filistin davasının savunucusu pozlarına girmesi tam bir “sağcılık”tır.

Sol ise sömürmez, gereğini yapar. ABD’ye mi karşı? Mangalda kül bırakmayan sloganlarla yetinmez. ABD büyükelçisi Kommer’in arabasını yakar.

Solcu, bir Amerikalıyla karşılaştığında sadece ve sadece onu nasıl döveceğini düşünür. Fırsatını bulduğunda döver de. 6. Filo, Türkiye’ye geldiğinde Devrimci Gençler tarafından dövüle dövüle denize nasıl dökülmüştü bir hatırlayın...

Sağ ise Amerikalı gördü mü şöyle bir önünü ilikler.

Solcu Amerikalı gördü mü Türklük gururuyla başını dik tutar. Sağcı ise hafifçe eğilir efendisinin karşısında...

Gül ile Tayyip’in, ABD Dışişleri Bakanı Powell’la çektirdikleri o ünlü fotoğrafı düşünün bir. Efendilerinin yanında nasıl da duruyorlar... Sağcının emperyalistler karşısındaki duruşu böyledir işte...

***

Tayyip ile Gül’ün Powell’ın karşısında el pençe divan durdukları o fotoğrafta boyunlarındaki kimlik net bir şekilde görülebilir: “Davos katılımcısı”

Sağcının şerefle taşıdığı kimlik budur işte. Protestolardan korkarak dağ başında düzenlenen emperyalist efendilerinin “fikir toplantısı”nın katılımcı kimliği...

Peki ya devrimciler? Onlar ise “fedai kimliği”ni şerefle taşırlar. Deniz, Şarkışla’da yakalandığında üzerinden çıkan tek kimlik kartı “fedai kimliğidir”...

***

Buradan sağcı politikacılara sesleniyoruz. Ve yıllardır sağcı politikacılar tarafından her türlü iyi niyetli samimi duyguları sömürülen Türk Milletinin de şöyle bir dinlemesini istiyoruz:

Siz sağcılar...

Siz, İsrail Gazze’ye saldırırken hiçbir şey yapmayıp susup yerinizde oturursunuz. Her şey bittikten sonra, İsrail Gazze’den çekildikten sonra ise kahraman kesilip tepki koyarsınız. Halbuki iktidardasınız. Yetki sizde. Gereğini yapsanıza...

Sizin tarihiniz böyle zaten...

Siz, Bush’un Clinton’un karşısında el pençe divan dururken, Obama’nın kapısında her biriniz sıraya girerken, devrimciler Kommer’in arabasını yakıyordu...

Siz, Arafat’ın ölümünün ardından sevinip “Ortadoğu’da barış şansı arttı” diye açıklamalar yaparken, Devrimci Gençler Filistin’e gidip Arafat’ın fedai ordusunda gönüllü olarak çarpışıyordu.

Siz, Davos’ta yani alt tarafı bir panelde tepkinizi koyabilirken devrimci gençler İsrail’e düzenlenen fedai saldırılarına katılıyordu.

Siz, Peres’e panelde tepki koyup, sonra da telefonda “tepkim moderatöreydi” diye özür dilerken, Mahir’ler Elrom’u infaz ediyordu.

Siz, “Gazze’deki çocuklar” diye ağlayıp zırlarken, devrimci gençler İsrail’de karakol basıyordu.

Siz, Davos’tan dönüşte hava alanında miting düzenleyip olayı bir yerel seçim şovuna dönüştürürken, devrimciler develer üstünde Filistin’e gidiyordu. Sınırı geçmek de zordu. Suriye sınırı boyunca giden bir trene binilir, sınıra gelindiğinde Suriye tarafındaki pencerelerden atlanırdı.

Siz 6. Filo’yu kıble yapıp namaz kılarken, devrimci gençler 6. Filo askerlerini denize döküyordu.

***

İsrail’e ve ABD’ye yönlik eylemlere katılan devrimci gençlerin hiçbiri hayatta bırakılmadı. CIA ve MOSSAD hepsini tek tek tespit edip ölmelerini sağladı. Deniz’i, Mahir’i, Hüseyin’i, Ulaş’ı, Cihan’ı, Taylan’ı, Sinan’ı, Kadir’i, Alpaslan’ı....

Anlayacağınız, İsrail’e tepki vermek dediğiniz sağcıyı aşan bir olaydır. Delikanlılık ister çünkü.

Onlar en iyi bildikleri işi yaparlar...

Kıvırırlar...

Kahramanımız


Tayyip'in şovunu tüm dünya gülerek seyrederken bizim bakar-kör, duyup-sağır halkımız onu bir anda kahraman ilan ediverdi.Birde şöyle düşünelim.Bütün müslüman ortadoğu halklarının antipatisini ve nefretini üzerine çeken Amerika, artık ne ortadoğu halklarına ne de Türk halklarına inandırıcılığını kaybedip nefretini kazandı derken birdenbire bir kahraman doğuyor.Bu kahraman öyle bir kahraman ki bir anda bütün ortadoğu ve kendi ülkesinde hayranlıkla izleniyor hatta halife olmasını bile önerenler oluyor.İşte burada bizim kahramana yeni yeni görevler düşüyor.Ne mi ?Tabiki efendilerinin ortadoğu halkları ve Türkiye üzerindeki hesapları sekteye uğratmadan devam etsin.Eee tabiki bizim kahramanımız bu seçim sürecinde de halkımızı bu sefer de özlemini çektiği kahramanlık edasıyla uyutuyor.Bizim imitasyon solcularımız, devrimcilerimiz, sosyal demokratlarımız yolunu şaşırmış dana gibi dolaşsınlar.Yarın çok geç olacaktır.Denizleri, Mahirleri daha çoo...k arayacağız...





Karikatürü çizen : Mesut Ekener/Kenthaber

24 Şubat 2009 Salı

Nasıl Bir Dünya mı ?

Ufuktaki Dünya nasıl olmalı? Kısaca sömürüsüz, eşitlik ilkesine dayalı insanların; dil, ırk, mezhep, fakir, zengin, renk ayrımı ve savaşların olmadığı bir dünya...