27 Şubat 2009 Cuma
Tuzağın Farkında mıyız?
26 Şubat 2009 Perşembe
Tayyip'e Kızmayın
25 Şubat 2009 Çarşamba
Sağcılar cambaz Solcular delikanlı olur
Sağcılar cambaz
Solcular delikanlı olur
|
Aman Allahım neler oluyor! Tayyip Erdoğan’ın konuştuğu mitingde “Kahrolsun İsrail” sloganları atılıyor...
Bir dakika, bir dakika...
“Tayyip’i hiç sevmem, ama bu yaptığıyla gurur duydum” demeden önce şu soruları bir yanıtlayın:
Peki bizzat İsrail’e gidip Şaron’la samimi pozlar veren kimdi? Tayyip!
Şimon Peres’i, hani şu Davos’ta sözüm ona “rezil ettiği” Peres’i, Türkiye’ye çağırıp Meclis’te konuşturan kimdi? Tayyip!
İsrail’le ticaret hacmimiz kimin iktidar döneminde 8 kat arttı? Tayyip’in!
Gazze saldırısından çok değil 10 gün önce, İsrail’e 150 milyon dolarlık yeni bir askeri ihale veren kimdi peki? Tayyip tabii ki!..
Neyse uzatmayalım...
Ama son olarak şu soruyu da soralım: İsrailli pilotlar alçak uçuş eğitimlerini nerede alıyor? Türkiye’de! Kimin iktidarında? Tayyip’in!
Gördünüz mü neler oluyor, neler...
Türkiye böyle bir iki yüzlülük, bu tür bir cambazlık görmedi...
Tayyip’in karısı Emine Erdoğan, gözyaşı döküyordu ya Gazze’deki çocuklar için. Pişmanlıktan mı?.. Suçluluk duygusuyla mı zırlıyordu dersiniz?..
***
Aslında biz sağcıların bu tür cambazlıklarına alışkınız. Hem Müslümanız diye oy toplarlar, hem de Irak’ta yüz binlerce Müslümanı öldüren ABD’yi desteklerler...
Ama hiçbir sağcı parti bugüne kadar şu Tayyip kadar cambaz olamadı.
Burada Tayyip’in cambazlıklarının çok üzerinde durmayacağız... “İsrail’e karşı Türk milletinin sesini duyurduk” diyor ya Tayyip. Ona yanıt verme ihtiyacını hissettik. Çünkü hayatı emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadeleyle geçmiş Deniz, Mahir gibi 68’in devrimci önderlerine haksızlık olacağını düşündük.
İsterseniz devrimcilerin, solcuların Filistin’e destek ve İsrail’e tepki anlayışını Tayyip’inkiyle bir karşılaştıralım...
***
Dünya tarihinde İsrailli bir diplomata yönelik en büyük eylemi yapmak kime nasip olmuştur dersiniz? Türk devrimcilere! İsrail’in İstanbul Konsolosu Efraim Elrom, 17 Mayıs 1971’de Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Hüseyin Cevahir tarafından kaçırıldı.
Bugün “Kahrolsun İsrail” diye bağıranların hiçbir zaman Amerikan emperyalizminden bahsettiğini duyamazsınız. İsrail’i suçlarken de ya çocuk öldürmesinden bahsederler ya da orantısız güç kullanmasından. Sanki daha az insan öldürse kabul edilebilecekmiş gibi... İsrail’in başlı başına terörist bir devlet olduğunu haykıramazlar. Mahir’ler ise Elrom’u kaçırdıklarını Türk milletine şöyle duyurmuşlardı:
“Ortadoğu halklarının baş düşmanı Amerikan emperyalizminin maşası Siyonist İsrail’in Türkiye Başkonsolosu olan ve de ülkemizdeki Siyonist hareketlerin organizasyonunda önemli rolü olan efraim Elrom kaçırılmıştır.”
Gördünüz mü? İfadeler gayet net. Ve gerektiği kadar kısa. Öyle uzun laf salataları, “tavrım moderatöreydi” kıvırmaları, Davos’un hemen peşi sıra yapılan “İsrail’le kurduğumuz diplomatik ilişkileri kesme niyetimiz yok” gibi “özür” açıklamaları yok...
Ve... Mahir’ler Elrom karşılığında Deniz Gezmiş dahil bütün devrimci tutsakların salıverilmesini ister. İstek yerine getirilmez. Hatta 12 Mart cuntası baskıyı artırır. Gözaltılar, infazlar, işkenceler arar. Bunun üzerine Elrom infaz edilir.
Tabii bu eyleme İsrail ve ABD’nin tepkisi çok sert olur. CIA ve MOSSAD infazda bulunan Mahir, Hüseyin ve Ulaş’ın yakalanması için MİT’e sürekli istihbarat sağlar. Kızıldere de MOSSAD’ın destekleriyle gerçekleşir.
Anlayacağınız Elrom eyleminin bedeli ağırdır. Ve bu bedeli ödemekten geri kalmamıştır Mahir’ler.
***
Devrimci gençliğin İsrail karşıtı tek eylemi bu değildir tabii... 67’de Arap-İsrail Savaşı ve 68’de İsrail’in Ürdün’e yaptığı saldırılar Devrimci Gençler tarafından sürekli protesto edilir. Tabii eylemler basit birer protestoyla sınırlı kalmaz. Devrimci Gençler 69’dan itibaren gruplar halinde Filistin’e giderek Filistinli devrimci örgütlerin kamplarında eğitim alır. Sinan gibileri İsrail karakollarına yönelik baskınlara bizzat katılır.
Filistin’e gitmeyen tek bir devrimci gençlik önderi yoktur (Bir tek Mahir! O da zaten Elrom’u infaz etti).
Sağcılar içinse durum farklı. Bütün sağcı liderler icazeti ABD’den alır. Demirel’in AP Genel Başkanı olmak için ABD Başkanıyla resimlerini nasıl dağıttığını hatırlayın bir...
Anlayacağınız 68’de solculuğun yolu Filistin’den, sağcılığınsa ABD’den geçiyordu...
***
Burada sağ ile sol arasındaki ayrımı iyi görmemiz gerekiyor: Dünya görüşleri ve ahlak anlayışları arasındaki o derin zıtlık.
Sağ, sömürü demektir. Yalnızca ezilenlerin malı mülkünün sömürülmesi değil ama. Her tür iyi niyetli samimi duygunun sömürülmesi... Sağın iktidarda kalmasının en önemli yöntemidir bu.
“Filistin sömürüsü” bunun en güzel örneğidir. Başta da belirttiğimiz gibi Türkiye tarihinin İsrail’le en sıkı fıkı ilişki kurmuş iktidarının çıkıp da Filistin davasının savunucusu pozlarına girmesi tam bir “sağcılık”tır.
Sol ise sömürmez, gereğini yapar. ABD’ye mi karşı? Mangalda kül bırakmayan sloganlarla yetinmez. ABD büyükelçisi Kommer’in arabasını yakar.
Solcu, bir Amerikalıyla karşılaştığında sadece ve sadece onu nasıl döveceğini düşünür. Fırsatını bulduğunda döver de. 6. Filo, Türkiye’ye geldiğinde Devrimci Gençler tarafından dövüle dövüle denize nasıl dökülmüştü bir hatırlayın...
Sağ ise Amerikalı gördü mü şöyle bir önünü ilikler.
Solcu Amerikalı gördü mü Türklük gururuyla başını dik tutar. Sağcı ise hafifçe eğilir efendisinin karşısında...
Gül ile Tayyip’in, ABD Dışişleri Bakanı Powell’la çektirdikleri o ünlü fotoğrafı düşünün bir. Efendilerinin yanında nasıl da duruyorlar... Sağcının emperyalistler karşısındaki duruşu böyledir işte...
***
Tayyip ile Gül’ün Powell’ın karşısında el pençe divan durdukları o fotoğrafta boyunlarındaki kimlik net bir şekilde görülebilir: “Davos katılımcısı”
Sağcının şerefle taşıdığı kimlik budur işte. Protestolardan korkarak dağ başında düzenlenen emperyalist efendilerinin “fikir toplantısı”nın katılımcı kimliği...
Peki ya devrimciler? Onlar ise “fedai kimliği”ni şerefle taşırlar. Deniz, Şarkışla’da yakalandığında üzerinden çıkan tek kimlik kartı “fedai kimliğidir”...
***
Buradan sağcı politikacılara sesleniyoruz. Ve yıllardır sağcı politikacılar tarafından her türlü iyi niyetli samimi duyguları sömürülen Türk Milletinin de şöyle bir dinlemesini istiyoruz:
Siz sağcılar...
Siz, İsrail Gazze’ye saldırırken hiçbir şey yapmayıp susup yerinizde oturursunuz. Her şey bittikten sonra, İsrail Gazze’den çekildikten sonra ise kahraman kesilip tepki koyarsınız. Halbuki iktidardasınız. Yetki sizde. Gereğini yapsanıza...
Sizin tarihiniz böyle zaten...
Siz, Bush’un Clinton’un karşısında el pençe divan dururken, Obama’nın kapısında her biriniz sıraya girerken, devrimciler Kommer’in arabasını yakıyordu...
Siz, Arafat’ın ölümünün ardından sevinip “Ortadoğu’da barış şansı arttı” diye açıklamalar yaparken, Devrimci Gençler Filistin’e gidip Arafat’ın fedai ordusunda gönüllü olarak çarpışıyordu.
Siz, Davos’ta yani alt tarafı bir panelde tepkinizi koyabilirken devrimci gençler İsrail’e düzenlenen fedai saldırılarına katılıyordu.
Siz, Peres’e panelde tepki koyup, sonra da telefonda “tepkim moderatöreydi” diye özür dilerken, Mahir’ler Elrom’u infaz ediyordu.
Siz, “Gazze’deki çocuklar” diye ağlayıp zırlarken, devrimci gençler İsrail’de karakol basıyordu.
Siz, Davos’tan dönüşte hava alanında miting düzenleyip olayı bir yerel seçim şovuna dönüştürürken, devrimciler develer üstünde Filistin’e gidiyordu. Sınırı geçmek de zordu. Suriye sınırı boyunca giden bir trene binilir, sınıra gelindiğinde Suriye tarafındaki pencerelerden atlanırdı.
Siz 6. Filo’yu kıble yapıp namaz kılarken, devrimci gençler 6. Filo askerlerini denize döküyordu.
***
İsrail’e ve ABD’ye yönlik eylemlere katılan devrimci gençlerin hiçbiri hayatta bırakılmadı. CIA ve MOSSAD hepsini tek tek tespit edip ölmelerini sağladı. Deniz’i, Mahir’i, Hüseyin’i, Ulaş’ı, Cihan’ı, Taylan’ı, Sinan’ı, Kadir’i, Alpaslan’ı....
Anlayacağınız, İsrail’e tepki vermek dediğiniz sağcıyı aşan bir olaydır. Delikanlılık ister çünkü.
Onlar en iyi bildikleri işi yaparlar...
Kıvırırlar...